20 Aralık 2010 Pazartesi

Yatağın “Öteki” Yarısı


Kül tablasında boynu büküktü ve dumanı üzerindeydi henüz izmaritin. Göz göze geldik bir an. Sonra tüten dumanını izlemeye koyuldum... İzmaritten yükselen o dumanlara dalıp gittiğimi zihnimin ücralarında kaybolduğum an farkettim! Yada dumanlar beni çekivermişti kuytulara... Bilmiyorum. Sanki gizli bir el yumuşak hareketlerle beynimi okşuyor hatta tahrik ediyordu. Bu uyuşukluğun sebep olduğu zevkin doruklarında bir semazen gibi dönerken durdum birden! Sigara, izmarit olalı çok olmuştu. Dişlerimi fırçalayıp yattım. Yatağın içine girdiğimde garip bir huzursuzluk kapladı içimi! Çenemin altından karın boşluğuma kadar göğüs kafesimde giderek büyüyen, kalbimi sıkıştıran bir baskı... Önce sırt üstü uzandım. Olmadı! Sonra yan döndüm ve dizlerimi karnıma çektim. Yok... Böylede olmuyordu! Yıllardır yattığım yatağımda elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyordum. Kendi yatağına nasıl böyle yabancılaşır insan? Sanki bu gece dokularımız uymuyordu yatakla. Döndükçe dönüyordum ama rahat edemiyordum bir türlü! En sonunda pes edip yastığı dikleştirdim. Yatağın içinde bağdaş kurup bir sigara yaktım.
Nasıl alışmış bedenim onun bedenine. Nasıl anlatsam O’nu size! Isındığında onun için soğuyup, üşüdüğünde O’nu ısıtmak için ısınıyorum. Tensel bir termostat sistemi O’na dokunduğum her an ısıyı dengeliyor. Hele kokusu yok mu? Yok arkadaş... Öyle bir ten kokusu yok işte! Bazen uykumun arasında uyanıp bir hançerle göğsümü ikiye ayırdıktan sonra onu içime sokup, üzerinden dikmek istiyorum. O kadar canımın dibine sokasım geliyor ki bazen bir mezar istiyorum ikimiz için... Diri diri gömülsem O’nunla gıkım bile çıkmaz! Hoş, zaten O ölü ben ölmeye meyilli! O ince beli kıvrıldığında uyurken öyle sıkı kavrıyorum ki onu! Korkuyorum kendimden canını yakarım diye. Kor bedenli kadının tutkuyla yoğrulmuş elleri var. O’nunla her yeni sabaha uyandığımda bedenimin her yerinde yanık izleri keşfediyorum. Dudaklarım O’nunkilere değdiğinde mucizelerden mucize beğenemiyorum. Çıplak sırtına dökülen siyah tutamlarının uçları alev alıyor. O uyuyor ben uyumuyorum ve tutam uçlarından çarşafa sıçrayan kıvılcımları izliyorum. İnanılmaz biliyorum ama bana her değdiğinde içimde oluşan kara delik içimi içimden çekerek bilinmeyene sürüklüyor. Bilmiyorum nasıl geçmiş bunca zaman O olmadan! Veya bir sabah gitmiş olursa ne yaparım hiç bilmiyorum! O’na dokunmadan geçecek bir hayat olabilir mi?
Sigara bitti, söndürüp izmarit yaptım! Sesini duymam lazımdı! Yatağın “öteki” yarısı boştu, bedenim yarımdı, ellerim boş, içim hepten sıkkındı! Telefona sarılıp, birkaç kelime geveledim. Baktım ki anlatmaya yetmiyor kelimeler hissettiklerimi koyverip kapadım telefonu. Nasılsa ben konuşmasamda anlıyordu O beni! İçim biraz rahatladı sonra... Ama hayaliyle daldım uykuya. Sanki yanımdaymış gibi kokladım ama pek işe yaramadı açıkçası... Yatak bana dardı, O olsa genişleyecek gibiydi sanki. Sigara kokusu sinmişti her bir yana... Ortak hafızamızda bildiğimiz tek koku buydu zaten... Sanki o pis sigara dumanını birlikte soluyorduk o an... Çünkü O’nunla yasemin kokardı her dal sigara! Öteki yarısı mı? O çoktan umudu kesmişti benden!