24 Nisan 2013 Çarşamba

Vicdanı Cüzdanında Olan İnsanlar

Siyasi mevzulara elimden geldiğince girmemeye gayret ediyorum. Siyasetten çakmadığımdan değil, bana yalan dolan geldiği için. Ancak birazdan okuyacaklarınız bir siyasi üzerinden şekillenen salt insani bir hadise. İnsanlığın yitişinin öyküsü... Uzun süredir bu konu hakkında bir şeyler karalamak aklımdaydı ancak yeni vakit bulabildim.

Dilek Özçelik... Kanser hastası, üniversite öğrencisi genç bir kız... Çaresizliğin sömürdüğü hayatında inatla yakaladığı bir dala tutunmaya çalışıyor. Ne kendinden ne de yaşamından vazgeçmiş durumda... Belli ki deneyebildiği her yolu deneyip tüm çareleri bitirmeden vazgeçmeyecek. Bu yüzden Dilek, Edirne gezisinde olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'dan yardım istedi. Tek istediği ilaçlarını temin edebilmekti. Belediye binası çıkışında yakaladığı Bayraktar'a derdini anlatmaya çalışan Dilek, o kalabalığın, kameraların içinde utana sıkıla bakandan yurtdışından gelen ilaçlarının temini için yardım istedi. Bakan önce Dilek'i dinliyormuş gibi görünüyordu. Ancak kısa bir süre sonra dinlemediği ortaya çıktı.

Burada kesiyoruz...

Çünkü bu kısımdan sonra medyaya yansıyan kısmı, kırmızı noktayla veyahut +18 işaretiyle vermek çok daha doğru olacaktır. Zira medyadaki sansür filtresinden sızamayanlar bu yaşananlardan daha ayıplı değil!   Ayağınıza kadar gelmiş kanser hastası gencecik bir kızı o kadar kameranın önünde bu şekilde rencide etmek hangi vicdana sığar? Bayraktar genç kızı biraz dinledikten sonra ¨Al işte bu parayı. Başka ne yapacağım? Onları sen kendin al. Parayı al, cebinden düşürme! ¨diyerek Dilek'in eline bir tomar para tutuşturdu. Kız hayır bile diyemeden hızlı adımlarla yürümeye başlayan bakanı bir güruh da takip ediyordu. 3-5 adım attıktan sonra bir kez daha geriye dönerek yanındakilere ¨Düşürmesin onu! Çok para var orada! ¨dedi ve genç kızı oracıkta bırakıp öğle namazı kılmak için uzaklaştı. Bu yaşanan çirkin olay basının önünde gerçekleşti.  İçinde biraz empati yeteneği taşıyan herkes Dilek'in düştüğü durumu az çok anlayabilir. Kanserden kurtulup hayatına devam etmek için yaşama sımsıkı tutunan Dilek Türkiye'nin gözü önünde dilenci durumuna düşürüldü. İşin acı tarafı ise Bayraktar genç kıza nasıl davrandığını farkında bile değildi, belki de umrunda değildi! Ama Dilek kendine yapılanı hazmedemedi. Bakanın namazdan çıkmasını bekledi. Korumalar önce genç kızı bakana yaklaştırmak istemedi. Ancak bakanın izni üzerine Dilek, yaklaşarak ¨Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda!¨ deyip, ağlayarak uzaklaştı. Yaşadığı çirkin olay üzerine bir kez bile üslubunu bozmadı. Bu sözler ağzından dökülürken adeta kalbi ağzından çıkıyordu. Hızlı soluk alıp verişi, gözünden akan yaşlar ve boğazına düğümlenen hıçkırıklar Dilek'in söylediklerinin anlaşılmasını mümkün kılmıyordu. Genç kız sözünü bitirdi, Ardından sadakasını iade edip, koşarak uzaklaştı.

Bakan, Dilek'in arkasından ¨Dur kızım beni yanlış anladın!¨ diyordu ama artık ne Dilek'in kırık kalbi yaşananları unuturdu ne de Türkiye yapılan ayıbı...

Bu hadise, yaşadığımız hayatı bir kez daha gözden geçirmeme neden oldu. İnsanlar bu noktaya nasıl geldiler? sorusunu sordum kendime. Ve hükümetten şu açıklamayı bekledim ¨o kız hasta değil, provokatör.¨ aynı Uludere'de ölen 34 vatandaşın insandan önce kaçakçı olduğu gibi...

Aynı durumda siz olsanız? Ya sizin yaşamak için birinden medet umsanız ve Türkiye buna tanıklık etse. Biri elinize dilenci gibi bir tomar para tutuştursa ve dönüp sizin utandığınızın binde biri kadar bile utanmadan çok para var orada sakın o parayı kaybetme diye tembihte bulunsa! Ya siz böyle aşağılansanız milyonlarca kişinin önünde?

Ama görülüyor ki insanlar vicdanlarını cüzdanlarında saklıyorlar. Nasıl bu noktaya geldiler? Nasıl?

Eğer bir gün bu yazı dönüp dolaşıp Dilek'e ulaşırsa lütfen şunu aklından çıkarmasın. Hayat bizi ne noktaya getirirse getirirsin bu dünyada vicdanıyla yaşayan insanlar olacaktır. Ve bu insanlar Dilek'e yapılan ayıbı asla unutmayacaklardır. Konjonktür gereği dile getirilemese de yaşanan bu hadiseyi tarih not olacaktır. Sen içini ferah tut ve müsterih ol! Herkesin günü bir gün muhakkak gelir!