15 Şubat 2012 Çarşamba

Sende Bir Değil Bin Aşk Var!

Ne derinlere iniyor acısı demek ki! Aşk dediğin bunca yıldır açıklayamadığın o bir çeşit delilik hali kimlere neler yaşatıyor? Ne sancılı şey aşk dedikleri! Öyle derin bir acı ki sanki yüreğinizi kızgın yağa atar gibi kavurur. Boşuna acıyor demiyor kadın... Boşuna demiyor! Göksel'den bahsediyorum. O nasıl sözlerdir, nasıl melodilerdir bir araya gelmişler. O albümü dinlemek arka arkaya dizilmiş 10 şarkıyı dinlemekten öte bir deneyim. Hele içinizle dinlerseniz sizi bambaşka bir dünyaya götürecek.

Bugüne kadar kadınların çektiği aşk acısının salt bir acıdan ziyade hırsla, tutkuyla, yenilgiyle, yanılgıyla harmanlanmış bir acı olduğuna inanırdım. Erkekler, kadınlar kadar karmaşık olmadığı için bir adam aşığım diyorsa gerçekten aşıktır. Bu şüpheye mahal veren bir şey değildir. Çünkü bir erkeğin aşkını kendine ve başkalarına itiraf etmesi, onun çok eşli eğiliminin bittiği anlamına gelir aynı zamanda. Hemcinsleri onun bu haline üzülür çoğu kez. Çünkü artık sağa sola iş atmayacaktır, çapkınlık peşinde koşmayacaktır. Çünkü derinden ve kimsenin göremediği bir bağ ile bağlandığı biri vardır. Yani bir adamın aşk itirafı gerçektir ama kadının ki şaibelidir. Çünkü kadınlar erkeklerden daha hızlı karar değiştirirler ve genelde ilk görüşte aşka inanmazlar. Erkek için bir çift göz yeterliyken bir kadın için aşk bir süreçten ibarettir. Aşk kadınların sürekli ağzındadır ama erkekler aşkı zikretmekten hep korkarlar. Kadınlar, uzun süre umurlarında olmayan bir adam, bir anda ondan ilgisini çektiği anda adamı kovalamaya başlarlar. Ama bir kadın asla bu yöntemle bir erkeği aşık edemez. Onunla sevgili olur hatta evlenebilir ama aşk dediğimiz uhrevi şey için tüm bunlar kıstas değildir. Kadınların karmaşık kafa yapısı aşkın saflığı için fazla karmaşıktır. Bu yüzden aşk hep araç kalır. Belirtmeden geçmeyelim bu tespitler seksist bir amaçla yapılmamakta, bireysel gözlemlerime dayanmaktadır. Amacım kimseyi rencide etmek veya kategorize etmek değil. Elbette istisnalar mevcuttur.

Ama bir kadının aşık olabileceğine ben ilk defa Göksel'in "Bende Bi' Aşk Var" albümünü dinledikten sonra inandım. Göksel'i bundan önce de bu sayfalara taşımıştım. O yazıda ilk albümünden bahsetmiştim. Ama bir müzisyenin yıllar içinde kat ettiği yola böyle harika bir şekilde tanık olmak beni epeyi şaşırttı daha doğrusu büyüledi. Göksel benim gözümde bir müzisyen, bir yorumcudan öte sanatçıdır artık. Çünkü bu albüm size şarkıları paketleyip sunmuyor. Bir atmosfer vaad ediyor. Birbiri ardına çalan şarkılar bir hikayeyi tamamlıyor. O yüzden albümü dinlediğinizde bu şarkı şundan iyiydi, bunu beğenmedim diyemiyorsunuz. Çünkü her şarkı hikayenin yeni bir düğümünü çözüyor. Bir kadının özüne işleyen o kirli, paslı aşk acısını, boğazına oturan yumruyu, sindirilemeyen herşeyi, atlatmayı denemeyi, unutmaya çalışmayı, sıkışmışlığı, kabul edişleri, edemeyişleri hepsini bir bir hissediyorsunuz. Kadın kalbinin kapalı kapılarını aralarken, içeri süzülen hüzmelerden duvar yazılarının bir kısmını okuyorsunuz ve okuyamadığınız gizem bir kadının kalbini keşfetmek için sizi körüklüyor. Bu bol dumanlı atmosferde histerik ruh hallerine sürükleniyorsunuz. Ve bence en önemlisi eğer güzel ve dürüst ifade edilebilirse bir kadını anlayabileceğini öğreniyorsunuz.

...
Ölürsem yalnızlıktan
Ve senin kötü kalbinden
Fikrimin dikenlerinden
Batıyorsun, hala derinden
Acıyor, acıyor, acıyor
Her yolu denedim, bitmiyor
Kalbimin ortasına bıraktın aşkını, batıyor…
Sırılsaklam aşığım
Sarılsak kucaklasak
Kurusam koynunda
Manasızca bağırıp sussak

Konuşmasak
Duysak, anlasak..
Bir sırrı dillendirmektenkorkuyordun
Ve ölesiye yalnızlıktan
Son sözü seslendirmekten korkuyordun
Ve ölesiye vedalardan
Yabancı mısın sahi
Düşman mıyız sahi
7 yılı hafızandan sildin
Unuttun mu sahi
İnanmıyorum

Unuttun mu sahi
Leylayım, mecnunsunuz
Dönüyor başım Çok hoşunuz
Unuttum, unuttunuz
Neydi, neydi neden efkârımıza
Bende bir aşk var
Onu hep yanlış kalplere bıraktım
Bende bir ask var
Onu soğuk yataklarda harcadım
Tutuk dileğimi neden köksüz ağaçlara adadım
Bende bir ask var
Onu hep kırık yelkenlere bağladım
Bilirsin senin kadar bendedeliyim deliyim
İpin ucuna sürüklersin beni, gelirim gelirim
Gidemiyorum, kalamıyorum
Baş edemiyorum
Teslim olamıyorum
Yüzün gökyüzünden, bakamıyorum
Havada nefesin var, boğuluyorum
Ben sana bağlarımı çözemiyorum
Başka bir dünya yok, gidemiyorum

...


Evet gidemiyor insan aşıksa ve birbirinin üstüne yuvarlanan bu kelimeler rutubetli bir kadının kalbinin anahtarı oluveriyor. Ben bu deneyimi böyle şahane bir şekilde yaşadığıma memnunum. Eğer birinin iç dünyasına misafir olmak isterseniz bu şansı kaçırmayın derim.

14 Şubat 2012 Salı

14 Şubat'ta Ne Yapıyorsunuz?

Efendim, Aziz Valentine mefta olalı yıllar olmuş. Rahmetlinin tozu kalmamıştır diye tahmin ediyorum. Yaradanın işine karışılmaz ama kendisi Valentine'ı yanına almak için neden 14 Şubat'ı seçmiş sormadan edemiyorum. Farkında mısınız şubat ayının ortasındayız ve popimiz donuyor. Bayağı bildiğin kar-kış yani şu şubat dediğin! Soğukla derdim olduğundan değil ama rahmetlinin ardından bol sevişmeli, kalpli efendime söyleyeyim kırmızı güllü bir etkinlik gerçekleştirmek ağırıma gidiyor. Sizi bilmem ama insanlar öldüğüm günü öpüşe koklaşa geçirsinler, her yıl beni kalp şeklinde yastıklarla ansınlar istemem. Ölüye saygı biraz rica ediyorum ya!
Hadi diyelim zaman ilerledi ve St. Valentines Day oldu size sevgililer günü. Neyin içi boşaltılmıyor ki bunun boşaltılmasın değil mi? Kültür şoklarının önünün alınamadığı, reklamların bizi bombardımana tuttuğu, başat kültürün giderek daha popüler hale geldiği günümüzde sevgililer günü diye uyduruktan bir gün yaratıldı. Kapilalist manyaklar için tıpkı diğer "özel" günler gibi bu gün de bulunmaz nimet, adeta devlet kuşu. Ve sevgililer günü birden toplumsal bir statü göstergesi haline geldi özellikle son 10 yılda. Sevgililer gününü kutlamak, iyi bir yerde kutlamak, önceden rezervasyonla kutlamak, hediye alarak kutlamak, daha iyi bir hediyeyle kutlamak, çiçek yollamak toplumsal bir ayrıcalık yarattı insanlar arasında. Ama biri çıkıpta arkadaş biz neden çift olarak bizim için önemli olmayan bir günü tanımadığımız onlarca çiftle birlikte kutluyoruz? Manyak mıyız biz? diye sormadı. Bunu sormak yerine bu manasız günde tek taş yüzük almayı ve bu güne özel olarak yolunmuş binlerce zavallı ama bir o kadar da sevimsiz kırmızı gülü birbirlerine yollamayı tercih ettiler. Kalpli yastıklara birbirlerinin resimlerini bastırdılar, kupalara, tişörtlere... Bir rezervasyon çılgınlığı aldı yürüdü... Günler öncesinden restoranlarda yer ayırtılır oldu. Sanki aşk dediğin uhrevi şey önceden ısmarlanabilir bir hismiş gibi sevgililer günü gelmeden bir sevgilim olsun telaşına düştüler. Zorla romantizm mi olur? Oluyor canım. Bu gece dışarı çıkın bir kaç mekan gezin, ne hikmetse herkesin romantizmi gelmiştir. Daha dün birbirini boğazlayan çiftler bugünün yüzü suyu hürmetine sarmaş dolaşlardır. Sevgililer günü için sosyolojik bir açılım yapmak gerekirse cinsiyet ayırt etmeksizin saptadığım üç sınıf var;

1. Sevgililer Gününü Canhıraş Kutlayanlar

2. Sevgililer Gününü Mantıksız Bulanlar ama Mahalle Baskısına Dayanamayarak Kutlayanlar

3. Sevgililer Gününü Kutlamayanlar
      a. Tercihen Kutlamayanlar
      b. Sosyo-Ekonomik, Kültürel Farklardan ve Yaş Haddinden Dolayı Kutlamayanlar

Bu kategorilerden en çok içimin parçalandığı sınıf sevgililer gününü her daim mantıksız bulan ve her daim inatla kutlayanlar. Arkadaşım, bak bir noktaya kadar aydınlanma yaşamışsın. Bırak artık şu günün peşini. Al yarini karşına konuş. "Hayatım bizi bu tüketim çılgınlığına kurban etmek istiyorlar, küresel bir oyun, bir saçmalık. Hep Amerikanın işleri bunlar"de. Hatuncuğum sen de silkelen artık yahu bırak Ayça'nın sevgilisi ona ne almışsa almış, Emineler nereye gitmişse gitmiş. Birbirini seven insanlar için 365 günden alelade bir tanesi ne ifade eder ki ?

Homurdanmaları duyar gibiyim. Kesin bunun sevgilisi yok. Olsa senden benden önce koşar hediye alır, organizasyon yapar. Bekara kadın boşamak kolay v.b. klişeler geveliyorsunuz ağızlarınızda. Ama yanıldınız. On numero bir ilişkim var, deli gibi aşığım sevgilime. Fakat ortak bir kararla bu saçmalığa ortak olmuyoruz.
Fakat Sevgililer gününün benim için en azap verici yönü şu "Eeee 14 Şubat'ta Ne yapıyorsunuz?" sorusu. İlk aklımdan geçen cevap sana ne? oluyor. Ama her bu soruyu sorana bu şekilde cevap verirsem kimsenin yüzüne bakamayacağımdan korkup derin bir nefes alıp başlıyorum bu günün saçmalığını açıklamaya. O yüzden herkesten rica ediyorum bana "14 Şubat'ta Ne Yapıyorsun?" diye sormayın. Birşey yapmıyorum şimdi mesela evimde oturdum bu yazıyı yazıyorum. Sizde birşey yapmayın kimse birşey yapmasın. Sevgilerinizi günlere sığdırmayın bırakın özgür kalsınlar. Aziz Valentine'ı da rahat bırakın!

Not: Sevgililer Günü ile ilgili sevdiğim tek şey şu aşağıdaki şarkıdır. Ella söylüyor...