20 Ağustos 2012 Pazartesi

Kısacık Sözler Ömürlük Şarkılar




"Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin
Rüzgarların önünde kuru bir yaprak gibi
Sürükleneceksin "

"Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde 
Bizim eski şarkımızı
Vazgeç, söyleme artık.
Hatırlatma mazideki aşkımızı"

"Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da
Yine inlerim.
Şimdi uzaklarda solan
Gün gibiyim.
Gecenin rengini kattım 
İçimin matemine
Sönen ümid ile günden güne
Ölgün gibiyim"

"Kimseye etmem şikayet 
Ağlarım ben halime
Titrerim mücrim (suçlu) gibi
Baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş
korkarım ikbalime"

"Bırakma ellerimi
Bırakma yalnız beni 
Son defa seyredeyim
o yaşlı gözlerini"

"Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselli ile
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan o büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sukûnlu (dingin) gece"

"İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar?
Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar
Sarsın bizi akşamda şarap rengi dumanlar"

"Vücud iklimimin sultanısın sen"

"Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler
Olsun bana seninle geçen yıllarım yeter
Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu?
Ömür dediğimiz şey küsecek kadar çok mu ?"









19 Ağustos 2012 Pazar

Bir Bayram Şekeri, Uzun Bir Yol ve Çöpteki Anılar



"Artık bayramlar o kadar tatsız ki baklavaya abanırsak tadı gelir sanıyoruz. Oysa ki geçen zaman bir daha geri gelmeyecek!"



Biz geleneklerin işler olduğu son dönemin çocuklarıyız aslında... Çünkü ben bayram sabahı açılan TRT radyosunu duydum... Babamla birlikte bayram namazına gittim. Bayram harçlığı aldım. Bayramlıklarımı başucuma koydum. El öptüm. Oruç tuttum. Tüm ailenin bayramda bir araya gelmesinin ne demek olduğunu biliyorum. Bayramlarda büyük şehirler boşalmazdı eskiden. Tatlı yenirdi bol bol... Hala yeniyor tatlılar ama ağzımızın tadı yerine gelmiyor bir türlü...

Gelenekselci bir yapım yok aslında... Ama bayramların evrensel bir ruhu var/dı. Buna yürekten inanıyorum.

Ancak bu bayram bugüne dek geçirdiğim bayramların en buruğu... Yalnız olduğumdan değil sadece.... Büyümenin ne kadar leş, zamana tanıklık etmenin ne kadar acı olduğunu fark ettiğimden... Çok özlüyorum geçen zamanı. Buna bu kadar kafa yormak delilik çünkü çözümü yok... Şu satırları buraya yazarken bile kaç satır geri dönersem döneyim zaman hep bir adım önümde olacak. Ama özlüyorum işte ...

Çok kişi göçtü bu yıl! Eskiden bayramını kutladığımız, şekerini yiyip elini öptüğümüz çok kişiyi kaybettik... Onların yaşlı kokuları, buruşuk elleri hep aklımda! Koca evlerde bir başına yaşadıkları hayatları ve sadece bayramları açtıkları havasız salonlarının kokusu... Çizgili yüzlerinde kalabalık olmanın getirdiği çocuk mutluluğu... Gözlerinde çocukluğumu görebildiğim herkes gidiyor birer birer. Birlikte çocuk olduklarım ise dört bir yanda. Kimi tatilde, kimi çalışıyor, kimiyle aramızda kilometreler var. 

"Babaannemin telefonunu silmemişim.. Neredeyse arıyordum  "şekerim iyi bayramlar" diye.. . Ölüm, ne fenasın... "

Yazmış Buket Güler. Ne kadar canım yandı bilemezsiniz. Zaman her birimizi bölüyor binbir parçaya. Ve birbirimizde kayıp parçalarımızı aramak zorunda kalıyoruz böylece...

Ben ise şimdi anlıyorum bayramların aslında ne ifade ettiğini... Birlikte olmak demekmiş bayram. Tüm sevdiklerinle birlikte olmak... Bayramların tatil olarak görülmediği zamanları çok geride bıraktık ne yazık ki... Ama anılar ölmüyor allahtan! Biraz eskiyor sadece... Yaş büyüdükçe sarılıyormuş insan geçmişine. 

Gözünün kenarından yuvarlanmak üzere olan tek bir damlayı pembeye boyamaya çalışıyorum şimdi. Göz bebeklerimin titremesine engel olmaya çalışıyorum. Komaya girene kadar yediğimiz şekerlerin paket hışırtısı hiç gitmiyor kulağımdan... Sarının ortasına çökmüş geniş bir boşluğa bakıyorum şimdi... Evim orada! Uzansam açarım belki kapıyı ama mesafe çok uzun... 

Şimdi sağda solda koli kutuları var... İçinde yaşanmışlıklar... Doğduğum yere gidiyorlar. Yeni bayramlar görecekler ben olmadan. Şekerlerin tadı bozuk artık zaten... Çünkü biliyorum ağzımın tadını yerine getiremeyecekler... Bir bayram şekeri için neler verilmez şimdi? Aynı eskisi gibi...  




4 Ağustos 2012 Cumartesi

Küçük Bir Öykü Bu - 4


"Senin olmamı istedin ama belki de
Bir aşık gibi
İnatla bunca zaman kendine sakladın
Belki de bir tohum gibi serpildin ben oldun
Belki de yatağımı bile paylaşabilmek için
Benimle"


Hikayedeki her son yeni bir başlangıca delalettir. Bu bilinen bir klişe... Ama yazar bu öyküyü nasıl bitirecek bilmiyor. Çünkü bu öykünün sonundaki başlangıç dünyadaki en kirli başlangıç. İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Bebekken süt kokar insanoğlu, sonra ter kokar. Bu kadar basittir büyümek.   

2005 

Yazarın B. ile geçirdiği son yazdı, 2005 yazı. B. yazarı iskelede karşıladı. Onu görür görmez söylediği ilk şey "ne kadar yakışıklı olmuşsun" oldu.  Yazar teşekkür ettikten sonra yavaş yavaş eve yürümeye başladılar sahilden. B. uzatmalı ilişkisini bitirmişti. Üniversite 2. sınıftaydı. Yeni yeni görüşmeye başladığı bir adam olduğundan bahsetti ama anlattığına göre ciddi bir şey yoktu. Bu adamın da burada açıklayamayacağım küçük bir sırrı vardı. Bu sır B.'nin içini yakıp kavuruyordu. 
Yazar eve çıkıp bavulunu bıraktı. Hava kararınca buluştular. B. bu sefer mahallenin dışına yürümek istemişti. İyice uzaklaştıklarına emin olduktan sonra sahile inen merdivenlerin dibine oturdular. B. başını yazarın omzuna koydu. İlişkisinin neden bittiğinden bahsetti. Çocuk ilişkileri süresince B.'yi defalarca kez aldatmıştı ve bunu ayrıldıkları gün ballandıra ballandıra anlatmıştı. B.'nin kalbi kırıktı ve kadınlara özgü intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Artık herşeyi yapabilirdi o kadar gözü kararmıştı. B. başını yazarın omzundan hiç kaldırmadı, öyle saatlerce konuştular. Sonra yazar B.'yi evine bıraktı. Günler birbirini her yaz olduğu gibi takip etti. İlişkileri garip bir hal almaya başlamıştı. Artık sizin aranızda ne var diye soranlara verecek bir cevabı yoktu. Çünkü yaşanan ilişki dostane bir ilişki değildi. Ama sevgili olmadıkları da ortadaydı! Yazar ile B. arasındaki ilişki nasıl bir ilişkiydi bence ikisi de çözemiyordu. Yazar büyümüştü ama B. çok daha fazla büyümüştü. B. yazarın gözünde bir abla değildi artık. Çünkü B. yazarın tavsiyelerine uyuyor sürekli ona danışıyordu. Her fırsatta tanıştıklarından beri yazarın ne kadar değiştiğinden, ne denli olgunlaştığından bahsediyordu. B.'nin yazara karşı bir ilgisi olduğu ortadaydı artık. Onu bir erkek gibi görüyordu.
B. birgün anne-babasının İstanbul'a gideceğinden ve evde bir hafta yalnız kalacağından bahsetti ve takiben ailesinin gittiği gün yazarı eve davet etti. Yazar gitti. B. ona evi gezdirdi. Sıra onun odasına geldiğinde B. yatağa boylu boyunca uzandı. Yazar kapıda ne yapacağını bilemez haldeydi. Bir adım atmakla atmamak arasındaydı. Çünkü atacağı bu adım geri dönüşü olmayan  şeylere sebebiyet verirdi. B.'yi dünyanın en şahane kızı zanneden yazar B.'nin yanına yaklaşmadı bile. Çünkü aralarındaki dostluk kirletilmeyecek kadar değerliydi. Ama B.'deki çirkin değişimi farkındaydı. Onun derdi artık dost kalmak değildi. Başka şeyler istiyordu. B. herhangi bir hareket görmeyince hemen toparlandı. Balkona geçip eski uzun sohbetlerinden yaptılar. Sonra eve B.'nin üç yıldır bahsettiği fakat yazarın bir türlü tanışamadığı ilçeden bir arkadaşı geldi. Hep birlikte oturmaya devam ettiler. Sonra kız kalktı. Ardından yazar ve B.'de dışarı çıkmaya karar verdiler. Apartmanın kapısına geldiklerinde içeri bir çocuk girdi. Çirkince bir çocuktu. B. çocuğu geçiştirir gibi konuştu. Sanki bir şeyler saklıyordu. Yazar ona "Bu çocuk kim? Üç yıldır hiç görmedim." deyince, B. ona "aman iyi çocuk aslında da çok konuşuyor ben pek çekemiyorum boşver önemli değil" dedi. Yazar işkillense de üstünde durmadı. 
Birkaç gün sonra B. yazarın evine sabahın köründe çat kapı geldi. Yazarın kuzeni arka odada henüz uyuyordu. Salona geçtiler ve ses yapmasınlar diye kapıyı kapattılar. Biraz balkonda oturdular. Sonra B. içeri geçip üçlü koltuğa uzandı. Yazarı da yanına çağırdı. Yazar bu sefer karşı koyamadı ve B.'nin yanına yattı. Yüzleri birbirlerine dönük, bedenleri birbirlerine değerken sohbet etmeye başladılar. Aralarında karşı konulmaz bir çekim vardı. Tam bu esnada salon kapısı çat diye ardına kadar açıldı. İkisi de toplandılar. B. yazarın kuzenine özür mahiyetinde bir şeyler geveleyip kaçarcasına evden çıktı. Kuzeni yaşananlara çok sinirlenmişti ve yazarla konuşmuyordu. O gece B. yazarı tekrar evine davet etti. Evde arkadaşı da vardı. Sohbetin ardından yazar gidip koltuğa uzandı. Sanadalyede oturmaktan kıçı çürümüştü. B. fırsattan istifade hemen gelip yanına uzandı. B.'nin arkadaşı ise panik halinde içeri girip şunları söyledi. " Sen laf anlamaz mısın B.? Biz ne konuştuk seninle saçmalıyorsun. Nasıl böyle birşey yaparsın ya? Haline bir çeki düzen ver yoksa giderim." dedi. Bunun üzerine yazar olup bitene anlam veremeden evden çıktı. Neler oluyordu gerçekten anlamıyordu. Yazar da B.'yi istiyordu artık ama bir şeyler yaşanacaksa geçen bunca yılın hatrına en azından kelimelere dökülmeliydi. B.'nin arkadaşı B. ile ne konuşmuştu ki bu kadar tepki gösterdi? Bunların hepsi hikayede hala muammadır.
Sular durulunca bir gece kalabalık bir ekip olarak dışarı çıktılar. 3 yıl önce herşeyin başladığı noktada yine yan yana yürüyorlardı. Fakat B. o gece öyle bir şey yaptı ki kimse gördüklerine inanamadı. Yoldan kaldırıma çıktığı anda yazarın eline sarılıverdi. Herkesin gözleri faltaşı gibi açılmıştı. 3 saniye kadar el ele yürüdükten sonra yazar sadece "Ne yapıyorsun B.?" diyebildi. Biliyorum, bu yazıyı okuyan herkes bu yazar da ne salak adammış diyordur. Ama inanın yazarın tüm tepkisi yaşananaları anlamlandıramamasından dolayıydı. Kafası karışmıştı. Bunca yıl aralarında bir şey olmadığını ikna etmeye çalıştığı ekibin gözünde öyle bir konuma düşmüştü ki, tam bir yalancı çobandı artık. İçten içe hoşuna gitmişti gerçi yaşananlar. B. silkinip "öff tamam be" deyip önden önden yürüdü ve o gece hiç konuşmadılar. Ertesi gün buluştuklarında bir önceki gecenin konusu hiç açılmadı, ama artık konuşamıyorlardı havadan sudan. İlk defa bir buluşmaları bayat ve tatsız geçmişti. Bir kaç gün sonra kızın doğum günüydü. Zaten hikayenin devamı önceki yazılarda kaleme alındı. O gece B.'yi ele ele gördüğü çocuk apartmandan çıkarken gördüğü çocuktu. Hani şu B.'nin hiç hoşlanmadığı çok konuşan çocuk. Oysa yazar B'yi karşısına alıp konuşmaya karar vermişti. Ama B. ona bu fırsatı tanımadı bile. Öylece yanından yürüdü geçti yazarın. Yazar yıllar öncesinde olduğu gibi görünmez olmuştu yeniden. Yazar şok oldu. Saatlerce kendine gelemedi. O gece B.'yi gören herkes yazarın yanına gerlip canını sıkmamasını söyledi ama nafile... Yazar genç yaşında ilk defa bir kadının ihtirasına kurban gitmişti. Bir kadının ne kadar tehlikeli ve acımasız olabileceğini görmüştü. Ve o gece sabahladı. Bir kaç saat uyudu. Uyandığında bambaşka bir adam olarak uyanmıştı. Bir gecede büyüdü. Masumiyeti silindi. Ter kokmaya başladı. B. defalarca kez onu telefonda aradı. En sonunda yazar telefonunu açtı. Apartmanın kapısında buluştular. B. hiçbirşey olmamışçasına ona sarılmaya çalıştı. Yazar kendini çekti, kalbi paramparçaydı. B. dün gece çocukla el ele görüldüğünden habersizdi. Hala hiçbirşey olmamış gibi davranıyordu. Yazar hayatının en kısa, en net ve en vurucu konuşmasını yaptı. Son sözleri "sakın beni bir daha arama... sakın!" oldu.  Ve B. onu bir daha hiç aramadı...

Yıllar Sonra

Bu bir aşk hikayesi değildi. Aralarında aşk hiç bir zaman olmadı. Hormonal bir çekim vardı sadece... B.'nin derdi neydi hala bilinmiyor. Ama B. yazara dünyanın en kötü hediyesini verdi... Büyümek... Yazar önce üzüldü, sonra kızdı, küplere bindi, defalarca aklından onu kenara sıkıştırıp öldürene kadar sevişmek geldi, ağlatana kadar, artık yeter diyene kadar, onun canını yakmak istedi, yazarın toyluğundan umarsızca faydalanan, kendi bencilliği için insanların duygularıyla oynayan bu kız cezaların en ağırını hak ediyordu. Sonra vaz geçti! Sakinledi! Yıllar geçtikçe olayları anladı, büyük resmi gördü. Üzerinden bir yıl geçtikten sonra B.'yi tekrar gördüğünde sanki geçen bunca yıl bir hiçti. Dudakları birbirine hiç değmeyen çamurlu bir hatıranın başı ve sonuydu. 

Yazarın Notu:

B. şimdi o çocukla nişanlanmış. Mutluymuş. Sağda solda o çirkin çocuğu sıkıştırıp sıkıştırıp öpüyormuş:) Ama şimdi yüzleşme vakti. Evet... Tüm beddualarımı geri alıyorum. B.'yi affediyorum. Bağışlamanın pamuk kanatlarına kendimi bırakıyorum. Çünkü gün gelip devran döndüğünde bana yaşattıklarının neler hissettirdiğini anlayacaktır. Seni azad ediyorum B. ! Umarım acı çektirdiğin herkes de seni affeder. Çünkü bunların acısı misli misli çıkacakatır senden. Bana dünyanın en acı deneyimini yaşattın ama sayende büyüdüm. Bana ablalık yaptın ama sen ablalığı götünden anladın! OHHH BEEEE!!

Küçük Bir Öykü Bu - 3

"Ben ilk defa gökyüzünü gördüm
Sel gibi yağan yağmur altında
Ve aydınlıkların hiç bitmediğini
Bütün bir gece senin yanında"

2006
Yazar, tüm bu olaylar olup bittikten tam bir yıl sonra son kez bu ilçeye geri döndü. İskeleden eve yürürken artık bambaşka bir genç adam adımlıyordu kaldırımları. Büyümüştü, aydınlanmıştı ve bir o kadar da kirlenmişti. Metrelerce öteden B.'nin yürüdüğünü gördü. Onun her adımını bilirdi çünkü. Aynı kaldırımda yürüyorlardı, birbirlerine yaklaşıyorlardı. Birbirlerine selam vermeden geçip gittiler iki yabancı gibi... Yazar hala onun rüzgarını duyuyordu sağ kulağında. Kendi kendine yandan çarklı bir acı gülümseyiş belirdi yüzünde, sonra taş kesildi, hızlı ve dik adımlarla yürümeye devam etti...


2004
Yaz gelmişti. İlçeye ve B.'ye dönme vaktiydi artık. O geldiğinde B. henüz ilçeye gelmemişti. Yazar bu süreci B.'nin yolunu gözleyerek geçirdi. Aralarındaki dostluktan kuzeni ve tüm ekibin haberi vardı. Fakat bu samimiyet o yaşın kafasına göre dalga geçilmeye müsaitti. Herkes yazar ve B.'nin arasında neler olduğunu merak ediyor. Yazarı şakayla karışık sıkıştırıyorlardı. Yazar da çok yakın arkadaş olduklarını, sohbet etmekten çok zevk aldıklarını bunun haricinde aralarında başka birşeyin mümkün olmadığını anlatıp duruyordu safça.
Sonra B. geldi. Geçen yaz kaldıkları yerden devam ettiler. Konuşulacak öyle çok şey vardı ki. Birbirlerinin hayatlarında ıskaladıkları... B. ona "bir yılda ne kadar çok değişmişsin" dedi. Yazar bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordu. Ama B. ile konuşulan konular gittikçe derinleşiyordu. B. özel hayatını anlatmaya başladı, ilçede kimsenin bilmemesi gereken şeyler anlatıyordu. B.'nin mahremiyetini deşifre etmemek için elbette bunları açıklamayacağım. Ama oldukça özel ayrıntılardı. Yazar da anlatmaya başladı kızlarla olan ilişkilerinden bahsetti. B.'nin yazara olan bakışları değişmeye başlamıştı. Yazar ilk kez o zaman kendine "acaba mı ?" diye sordu. Fakat ilerleyen günler bu şüpheleri silip süpürdü. Çünkü herşeyden önce dosttular, bu iş mümkünsüzdü, aralarında yaş farkı vardı. ayrı yerlerde yaşamıyorlardı, kızın uzun bir ilişkisi vardı, yazar çok toydu yani mümkünsüz allah mümkünsüzdü. Olmayacak duaya amin demenin anlamı yoktu. Günler ilerledi yazın sonuna geldiklerinde B. nin üniversiteden bir arkadaşı onlara kalmaya geldi. Gelen kız çok garip bir kızdı. Sürekli sigara içiyordu, durmadan cinsellikten bahsediyordu, yazarın tabularını balyozla kırıyordu. Kızın şu lafını hiç unutamıyor yazar "sizin aranızda gizli bir çekim var, dikkat edin de bu dostluk ileride b*ka sarmasın." Yazar bu sözleri B. aracılığıyla duymuştu. Ve B. bunları söyledikten sonra bu konuda ne düşündüğünü sordu ve kendi  kafasının biraz karıştığını söyledi. Yazar, içi gitmiş olsa da gayet erdemli bir şekilde böyle bir şeyin mümkün olmadığını, sadece çok yakın dost kalacaklarını içini ferah tutmasını söyledi B.'ye... Şimdi geriye dönüp baktığında bunların hepsinin küçük zarflar olduğunu fark ediyor yazar. B.'nin yazarla ilgili bir niyeti veya bir planı olduğu açıktı. Peki bu plan neydi? B. kendi hormonlarına mı kurban gidiyordu? B. pedofili miydi? Neydi B.'nin derdi? Yazarın kendinden büyük, ona ilgi gösteren ve bu kadar güzel bir kızdan etkilenmemesi imkansızdı o yaşta. Ama B. için bunlar tam tersi konumdaydı.
Yaz bitti. Son gecelerini sabahlayarak geçirdiler. Sonra yazar İstanbul'a giden ilk vapura -6 vapuru olması lazım- B.'yi bıraktı. O vapura bindikten sonra ardından uzun uzun el salladı. Gözleri nemlenmişti. Kafası hepten karışmıştı. Şafak sökerken ilçenin sessiz sokaklarında, sabah serinliğinde evinin yolunu tuttu. Peki önümüzdeki yaz nelere gebeydi?