17 Kasım 2011 Perşembe

"Melankoli" Bir Burçtur



Bir film izledim. Bir Trier filmi. Ama şimdikiler içinde izlediklerimin en iyisiydi. Hatta o kadar iyiydi ki sinemaya olan aşkım yeniden depreşti. Fark ettim ki hala özgün, güzel işler çıkabiliyor. Bir gezegen düşünün, dünyaya çarpmak üzere yaklaşan. İsmi Melancholia... Bildiğiniz melankoli yani... Hüznü ve yalnızlığı tercih edinmiş insanların ruh halidir melankoli... Sebepsiz bir keder, sürekli bir üzüntü ve isteksizlik halidir. İsmi böyle olan bir gezegen güneş sistemindeki tüm gezegenlerle adeta dans ederek dünyaya yaklaşıyor. Etraflarında dolanıyor, çarpacak gibi yapıp son anda yörünge değiştiriyor. Filmde bir de kadın var, melankolik bir kadın... Kız kardeşi, annesi, babası, patronu hatta evlenmek üzere olduğu nişanlısı dahi bu genç kadının depresif halinden şikayetçi. Justine garip bir kadın. Gelecekle ilgili konuşmuyor, plan yapmıyor. Geleceği planlayan herkesten uzaklaşıyor. Düğün gecesi evlendiği adamla yatmıyor mesela, onun yerine bahçenin ortasında yeni yetme bir delikanlıyı alıyor altına. Herkes içip dans ederken salonda, o üst katta gelinliğini çıkarıp küvete uzanıyor, yada küçük yeğeninin yanına kıvrılıp uyumayı tercih ediyor. Yaşadığı hayatı inatla kuralsızlaştırıyor, sanki sonun yaklaştığını biliyor. Gecenin sonunda adam Justine'i terk ediyor, evlendikleri gece... Justine için depresyon dönemi tekrar başlıyor. Anlıyoruz ki bu durum kronik ve genç kadın hayatını sürekli diplerde, zaman zaman yükselip sonra tekrar en derinlere çökerek yaşamış. Ve Melancholia'nın Dünya ile randevusu giderek yaklaşıyor. Justine'in durumu öyle ağırlaşıyor ki yürüyemiyor, yıkanamıyor, yemek bile yiyemiyor.


Major depresyon tanısı konmuş biriyle yıllardır yaşadığım için benzer belirtileri hemen tanıdım. Kız kardeşi Claire, Justine'i yanına alıyor. Oğlu ve eşi ile birlikte yaşamaya başlıyorlar. Ve zaman ilerliyor. Claire'in eşi gök bilimci. Ve tüm film boyunca Melancholia'nın dünyaya çarpmayacağını iddia ediyor. Fakat Justine'in Melancholia ile garip bir ilişkisi olduğu fark ediliyor.


Justine sanki Melancholia'nın yer yüzündeki bir parçasıymış gibi davranıyor ve ona kavuşmak için gün sayıyor. Dünya üzerindeki hayat tamamıyla yok olurken, Justine tekrar doğarcasına, içindeki o ışıkla Melancholia'yı aydınlatıyor. Gezegen yaklaştıkça Justine giderek normale dönüyor.


İşte o an fark ediliyor filmin önermesi. Belki de ruhsal hastalık olarak nitelediğimiz çoğu rahatsızlık gezegenlerin etkisi diyor film. Şizofreninin, manik-depresyonun veya melankolinin sebebi tamamen gezegenler  olabilir diyor. Ne kadar dahiyane! Melankolinin, terazi burcu olmaktan pek bir farkı olmuyor bu durumda. 12'lik burç çemberine bir yenisi hatta yenileri ekleniyor bu önermeye göre. Böyle bir yaratıcılık ancak Trier gibi bir adamda peyda olabilir. Filmin sonunda Melancholia gezegenimizi yutuyor. Belki de bir damla kan görmediğimiz tek kıyamet filmini izlemiş oluyoruz.


Film bittikten sonra insanda garip bir uyanış, enteresan bir farkındalık durumu yaşanıyor. Yani bugüne kadar anormal saydığımız birçok şeyi normalleştiriyor. Dünyanın sonu, zihnimizin en derininde var olan sonsuzluk ihtiyacı ve yaşama dürtüsünü yakıp geçiyor, işin aslı bir süre pesimizmin kıyılarına çekiyor seni. Anlamlı olarak addettiğin çeşit çeşit olgular, yargılar kökünden sarsılıyor. Yapacak hiçbir şeyin yok artık! dünya birazdan yok olacak ve seninle birlikte yok olacak. Nefes alacak sayılı dakikan var? Siz olsanız ne yapardınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder