16 Kasım 2011 Çarşamba

Kasım, sana hakkımı helal etmiyorum!

En kısa cümlelerimi kurmaya geldim bu gece. Bilmiyorum, neden kasım bırakmıyor yakalarımızı. Direnmiştim oysa şu yağan çirkin yağmura, manasız soğuğa. Ama içimde bir yerlerden hatta tam ensesinden yakalayıverdi umutsuzluklarımı. Ne kadar mutsuzuz oysa dirensek de yaşamak için. Ama kasım bırakmıyor peşimizi işte. Sigara içiyorum sürekli. Alışkanlık olduğu için de değil üstelik bayıla bayıla içiyorum. Bir plak koyuyorum bazen pikaba... Cızırtısında 1-2 saniye buluyorum kaybettiğim o anları. Ya da birkaç satır okuduğumda bir şiirden sanki dönüyormuş gibi içimdeki umudun efendisi. Öyle nafile ki ! Ah kasım bize yaşattığın tüm bu bedbahtlığın ceremesini çekeceğini bilsem gam yemeyeceğim. Düşmüyorsun peşimizden bir türlü... Az da değil çok çok içiyorum sigarayı. Dumanı ağzımdan verip geri çekiyorum ciğerlerime burnumdan. İşe yaramıyor ama... Sadece dumanlar yükseliyor tavana, sevimsiz bir aydınlatmanın ışığını hüzmelere bölmeni seyrediyorum boş boş! Bal yiyorum mesela ağzım tatlansın diye. Ama geçerken boğazımdan görmüyorum açan ilkbahar çiçeklerini. Sırf canım sıkılıyor diye bol bol yiyorum kasım. Hatta sırf o doyma hazzı uzun sürsün diye iyice acıkıp yiyorum. Bu aralar köşedeki çiğ köftecinin şekerparelerine dadandım. Ne kadar garip değil mi? Acı satan adamdan tatlı alıyorum. Ama sigarayı aldığım bakkalı bir türlü değiştiremedim. Sanki esnafı yakından tanırsam evimdeymiş gibi hissediyorum. Oysa hangimiz evimizdeyiz ki? Benim bir evim var mı onu bile bilmiyorum mesela... Şimdi şu içinde oturduğum dört duvar beni tanımıyor bence. Ayrıca çok sigara içtiğim içinde hep perdelerim sararıyor. Nevresim takımlarını da değiştirmiyorum. Daha az banyo yapıyorum. Biraz kayboldum sanırım. Şu aralar hep kendimi uyuşturmak için pop şarkılar dinliyorum. Bazen sabaha karşı gün doğuyor diye birkaç dakika mutlu oluyorum. Ama İstanbul'da güneş hep bulutlara doğuyor kasım. cidden bizimle alıp veremediğin nedir merak ediyorum! Gerçekten... Yani durup durup ayın ortasında asfaltlara kadar döktüğün kuru yapraklar neyin nesi? Gözümüze sokmak içinse hiç zahmet etme. Arabalar caddelerden el ayak çektiğinde estirdiğin o buz gibi rüzgar hışırdatıyor yaprakları. Şehir ölüyken bile senden kurtulamıyoruz anlayacağın. Aslında umudum vardı bu kasımda! Beni kasıyorsun ama... Bazen yazdıklarımı silip silip yeniden yazıyorum. Çünkü birilerinin benim mutsuzluğumla mutlu olacağını bilmek beni sinir ediyor. Tüm bunlara rağmen bir kadın tanıyorum, o bana iyi geliyor. Mesela beni ailesi yaptı. Çok hoşuma gidiyor. Bana yemek yapıyor, sigaramı yakıyor, çay demliyor. Beni dinliyor, bana anlatıyor. En güzeli de beni anlıyor. Mesela etrafta benim aralarını bozmamı bekleyen o kadar çift var. Ayırasım bile gelmiyor. O kadar tarumarım yani sen düşün! Bir an önce pılını pırtını toplayıp takvimlerden çekilsen ne güzel olacak. Belki o zaman sigarayı bile bırakırım. Sana yaklaşan her günden nefret ettim. Kasımda aşk başka falan değildir. Kasımda aşk, aşık olmak için seçilen en zavallı aydır. O kadar zavallıdır ki gerçek bir aşk acısını bile haketmez! Kasımı sevmiyorum! Doğru duydun, hiç gözlerini belertme boşuna...

2 yorum:

  1. yaşadığını yaşıyorum sanki..Evsizliğin tanıdık.ciğerlerini doladuran duman tanıdık.acının içinden tatlıyı bulma arzun tanıdık..Tanıklıkta var tabi.belkide ondan..aralıkta daha mı güzel olucak sanıyorsun peki?daha mı mutlu bir ay,bir yıl bekliyor bizleri.?

    YanıtlaSil
  2. "kasım aralığın çöküşüdür" karlar yağmaya başladığında mikrop kırar gibi kıracak hüznü kederi! Sonra yeni bir yıl gelecek belki umutlanmak için daha çok sebebimiz olacak...

    YanıtlaSil