22 Ağustos 2011 Pazartesi

Kayıp Şarkılar Vol:2 (Fatih Erkoç:1999)


Yıllardır algılayamadığım şekilde bir türlü patlayamayan bir müzisyen Fatih Erkoç. Hayır, bir sanatçının anlaşılmak gibi bir derdi yoksa şayet üne kavuşmak, prestij sahibi olmak onun için çok büyük bir problem teşkil etmez elbette. Fakat Fatih Erkoç halkla buluşmak için kendini yıllardır öyle paraladı, müziğini ve müzikalitesini öyle hırpaladı ki hala beklenen patlamasını yaşayamaması üzüntü verici.
Hoş, bu durum benim gibi sapık arşivcileri mutlu ediyordur muhtemelen. Şöyle açıklarsam daha iyi ifade edeceğim sanırım. Taze çıkmış, dumanı üstünde bir parçayı ele alalım. Parça herkesin dilinde ya işte sırf o yüzden bile bir şarkıyı sevemediğim oluyor. Yani bir şarkı ne kadar unutulmuş, ne kadar bilinmez ve gizli kalmış ise sanki şarkı o kadar bana aitmiş gibi hissediyorum. Her şarkı dinleyende aynı etkiyi bırakmıyor tabii ki! Ama her şarkı kişilerin duygusal hafızalarını tetikliyor. Ve bu ortak duygu hafızasını paylaştığım kişilerin niceliği ve niteliği yükseldikçe, şarkıya yabancılaşıyorum. Biliyorum saçma, ama bunu içimde engelleyemiyorum. Buradan bir çıkarım yapmak gerekirse şöyle bir sonuca da varabiliriz. "Popülizm fobisinin yarattığı hezeyanlar belki bunlar" deyip geçebiliriz de! Ama bir yandan popüler müziğe karşı takınılan salakça elitist tavra tepki verirken bir yandan popüler olandan korkuyor olma gerçeği insanda bir çeşit ikilem yaratıyor. Bu yüzden ben "ne varsa eskilerde var" diye beylik bir lafla bu ikilemi geçiştirme taraftarıyım. Konuyu sanatçı açısından ele alırsak eğer, ne yaptığını ne istediğini ve kime hitap ettiğini bilen bir sanatçının geniş kitlelere ulaşmak gibi bir amacı yoktur sanırım. Fakat bugün tam 58 yaşında olan Erkoç'un bir müziksever olarak ne istediğini kestirmek oldukça güç. Erkoç'un diskografisinde kısa bir yolculuğa çıkmak daha net sonuçlara ulaştıracak bizi sanırım.
Babası udi olan Erkoç müzikle büyüyor. İlerleyen yaşlarında Keman, kontrbas, piano ve trombon gibi birçok enstrüman çalabilir hale geliyor. İstanbul Gelişim Orkestrası ile çalışmaya başlıyor. Bu yüzden konservatuvar eğitimi yarıda kalıyor. Ardından Norveç'e gidiyor ve 11 yıl orada kaldıktan sonra Türkiye'ye kesin dönüş yapıyor. (sanırım kırılma noktası burada, açıklayacağım) Kuşadası Altın Güvercin şarkı yarışmasını iki kere kazandıktan sonra ilk bireysel albümünü yapıyor. Yıl 1987... "Yol Verin A Dostlar" olan albüm yarışmada birincilik kazandığı şarkıyla aynı adı taşıyor. Fakat Erkoç'un ilk çıkışı 1992 yılında "Ellerim Bomboş" albümü ile gerçekleşiyor. Oynatmaya az kaldı, doktorum nerede? gibi saçma sözlere sahip bir şarkı müthiş ünlü oluyor. Yıl 99'a gelene kadar Erkoç 3 albüm daha yapıyor. Bu albümlerden iyi şarkılar da çıkıyor ama ekseriyet vasatın altında ne yazık ki! Çünkü tecimsel kaygıların kokusu buram buram yayılıyor albümlerden... Aşağıda vereceğim liste bu albümlerin öne çıkan parçalarından oluşuyor. Merak edenler faydalansın...

Maxi In Da Club: Erkoç Top 10

* Yol Verin A Dostlar
* Avuç içi Kadar
* Anı
* Cefalar
* Tutuşacaksın
* Kör Kuyular
* Yana Yana
* Korkmazdım
* Hani Sevenler Nerede
* Sevdalar

Ve nihayet yıl 1999'a geliyor. Fatih Erkoç kendi adını taşıyan albümünü yayınlıyor. Bu albümü "vefasız" şarkısından hatırlarsınız diye tahmin ediyorum. Gel benim vefasızım, sen bana doktor ben sana hastayım, sensiz yastayım diye sözleri vardır hatta! İşte bu şarkıya bayılıyorum. Erkoç doktor fenomeninden yola çıkarak kariyerinden intikam alıyor sanki. Albümü (o zamanlar kaset) hemen alıyorum. Dinliyorum ve nefret ediyorum tüm şarkılardan bir tek döndürüp döndürüp "Vefasız"ı dinliyorum. Yaşım henüz 11 ve bu albümü anlayabilmem mümkün değil! Sonra albümü bir kenara atıp devam ediyorum.
Üzerinden yıllar geçiyor, cazla tanışıyorum. Dünya müziğini incelemeye başlıyorum. Müzikteki arayışım içsel bir yolculuğa çıkarıyor beni. Müziğe dair bildiklerim çoğalıyor, vizyonum genişliyor. Bir gece televizyonda tekrar yakalıyorum Vefasızı. Aa bunun kaseti vardı bende dur bir dinleyeyim diyorum ve başlıyor çalmaya. Her başlayan şarkıda öyle büyük şaşkınlıklar yaşıyorum ki nasıl olur yahu? e bu da güzel, e bu şarkı da harikaymış! Hayda nasıl olur arkadaş! Diyerek albümü resmen yiyip bitiriyorum, bir daha dinliyorum. Ve o an karar veriyorum ki bu albüm Fatih Erkoç'un kariyerindeki en iyi albüm. Çünkü ilk kez kendini bulmuş bu albümde. Yıllarca müziğini alaturkayla öpüştürme çabaları son bulmuş. Ve ilk kez bir albümünün tamamı onun müziğini yaşatıyor. Dönemin çok ötesinde, hatta avant-garde ! Türkçe sözlü pop-jazz fusion bir albüm bu çünkü! Şarkı içi partisyonlar, düzenlemeler, kullanılan enstrümanlar, Erkoç'un vokal performansı, sözler, besteler her şey ama her şey şahane! Türk müzik tarihine adını yazdıran bu albüm eminim ticari bir fiyaskoyla sonlandı! Çünkü yıl 2005'e geldiğinde bu şahane müzisyen yine vasat bir pop albümü yaptı. İvmesini dibe çekti. Ardından Best of tadında bir albüm daha çıkardı. Ferdi Tayfur'un Emmoğlu şarkısını 4 dilde ve 4 farklı tarzda okudu! Bir anda Fatih Erkoç usta müzisyen olarak anılmaya başlandı, sanki bunca yıldır armut topluyordu. TRT'de Yansımalar diye bir program yaptı. Fatih Erkoç bu şekilde tanınırlık ve saygınlık kazandı kazanmasına ama... Neyse! Kerem Görsev'in Jazz Triosu ile birlikte bir proje albümü yapıldı canlı performanslardan oluşan. Entelektüel kesimin gözyaşlarına boğulduğuna eminim sevinçten ama bence vasattı! Buradan gelen gazla birlikte Seher Yeli adında caz standartlarına oturtulmuş bir derleme türkü albümü çıkarıldı ki baştan aşağı korkunçtu! Fatih Erkoç giderek geriliyordu ve en büyük hatasını bu yıl yaptı! 2011 çıkışlı "Yanında Her Kimse" albümü ile... Arabeske kaçan düzenlemeler, saçma sapan yerleştirilmiş yaylılar, caz gırtlağıyla alaturka duygusundan yoksun bir erkek vokal, berbat şarkılar... Kariyerindeki en kötü albümdü! Ve böyle değerli bir adamın zirvesini ve düşüşünü görmek gerçekten rahatsız ediciydi!
Erkoç batılı bir gırtlağa sahipti ve tutsun diye yapılmış kötü şarkılar söylemişti yıllarca. Muhtemelen müzikalitesindeki en büyük detay Norveç'te geçirdiği 11 yıldı! Ve bu kararsız deha yaşadığı gel gitlerle, standart Türk dinleyicisinin çözemediği bir yerde duruyordu, işin aslı hala esamesi okunmuyordu! Fakat bu durum Erkoç'un yetenekli bir müzisyen, iyi bir vokal olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu! En azından müzikseverlere hediye ettiği müthiş bir albümü vardı! Her şarkısı ayrı güzel olan bir albüm. Umut ediyorum ki Erkoç kendini gerçekleştirir yeniden, yeni albümlerle! Müzik denilen şey teknikten çok daha fazlası ve ruh müziğin en büyük gereksinimi! Umarım hislerinin peşinden giderek yeni notalar keşfeder!

Aşağıda o albümden "Bırakma" ve "Vefasız"ın canlı kayıtları mevcut! Umarım beğenirsiniz!