18 Aralık 2011 Pazar

Heidi: Özgürlük İçimizde!


Fotoğrafı görür görmez hayallerimde defalarca kez canlandırdığım evin gerçeğiyle burun buruna geldim. Şimdi bile ne zaman bunalsam, sıkılsam ve gözlerimi kapatıp düşlesem en sık kurduğum hikayelerden biridir Heidi'nin evi. Kısa siyah saçlı, al yanaklı bu kızın maceraları -bazılarına garip geleceğini bile bile yazıyorum- özgürlük ve kendini gerçekleştirmeyi birebir karşılar. Çünkü Heidi benim için derin bir kabulleniş değil tam aksine bir baş kaldırıdır. Heidi idealizmdir. Heidi cesarettir. Heidi olabilmek özgürlüklerin en büyüğüdür. Anne babanızı yitirmiş küçük bir çocukken hayatta tek güvendiğiniz kişi olan teyzeniz sizi sürükleyerek Alp Dağlarının eteklerinde küçük bir kulübeye, huysuz ihtiyar dedenizin yanına bırakıyor. Ve ardına bakmadan uzaklaşıyor. O dakikadan sonra alenen belli ki kimsesizsiniz. Herkesin içinin burulduğu şeylere pek üzülemem ama bu ruh haliyle her çizgi filmi izlediğimde veya her kitabı okuduğumda özdeşleşirim. İçimi derin bir keder alır, ruhum sıkılır. O yalnızlığı hiç yaşamasam da en büyük korkumdur yalnız kalmak. Ve Heidi'nin kimsesizliğini öyle yüreğimde hissederim ki, fikir ürünü olan bu 5 yaşındaki kızın çaresizliği beni bildiğim tüm değerlere isyan ettirir. Ama küçük kızın hikayesi bu yıkımla başlar. Heidi başka bir kızdır. Özünde öyle fırıldak bir enerji, öyle kök salmış bir yaşama gayesi vardır ki, o üzüldüğümüz kıza özenmeye başlarız. Heidi çatı katındaki saman yatağına uzanıp, küçük penceresinden görünen yıldızları izlerken, inek sağıp, tereyağı yapmaya çalışırken, Peter ile birlikte dağların en dik yamaçlarına tırmanıp kuzuları otlatırken Heidi sadece kendisidir. Heidi var olan bu düzene adapte olmamıştır, düzen onunla birlikte evrilmiştir. Asosyal Peter bir arkadaş kazanmış ve iletişim kurmayı öğrenmiştir. Huysuz ihtiyar Alm-ohi, pamuk dedeye dönüşmüştür ve Heidi'yi öyle çok sevmiştir ki birbirlerinin tüm yalnızlıklarına ilaç olmaya başlamışlardır. Heidi sayesinde Alm-ohi yıllardır inmediği kasabaya inerek kasabalılarla konuşmaya başlar. Heidi için yıllardır olmadığı kadar özenli davranmaktadır. Küçük bir çocuğun sorumluluğu onu daha insani hale getirerek kalbindeki tüm buzları eritmiştir. Heidi her gün seve seve ekmek peynirini Peter ile paylaşır. Heidi öyle inatçıdır ki küçük keçisi büyümediği için kesilmesin diye ona bir mevsim boyunca en taze bitkileri bulmak için yüksek kayalıklarda hayatı pahasına ot toplar. Peter'in kör büyük annesini sık sık ziyaret eder. Küçük Heidi zamanla kasabanın sevgilisi olur. Ondaki içtenlik ve kendi olma hali Dedesi ve dış dünya arasındaki tüm olumsuz zincirleri kırmıştır. Heidi etrafında dönen yaşamı yansıttığı yaşam enerjisi ile kendi çarkında döndürmektedir.
Ta ki teyzesi geri dönene kadar. Teyzesi Heidi'yi Frankfurt'a, yürüme engelli bir kıza arkadaşlık etmesi için götürmek istemektedir. Heidi'nin zorla geldiği fakat geçen zamanda ve yaşadıklarında evi bildiği bu küçük kulübeden zorla, sürüklene sürüklene ve ağlayarak koparılır. Küçük bir kız böyle bir zulme nasıl maruz bırakılır? Heidi için en büyük sınav Frankfurt'ta gerçekleşir. Evinden koparılan küçük kız yeni arkadaşı Clara'yı sevmiştir fakat mürebbiye Bayan Rottenmeier Heide'ye hayatı dar etmektedir. Heidi'yi görgüsüzlükle suçlayan Bayan Rottenmeier'a karşı asla teslim olmamakta doğru bildiğini okumaya devam etmektedir. Bir mürebbiye otoritesini kendi istedikleri için reddetmektedir. Heidi Alpleri ne kadar özlediğini bir tek Clara'ya anlatabilmektedir. Heidi buradaki ev halkının sevgisini kazansa da her geçen gün daha da içine kapanmakta, neşesini kaybetmektedir. Evin yüksek pencerelerinden gökyüzüne bakarak, kendi çatı katındaki küçük penceresini hayal etmektedir. Özellikle Heidi'nin önünde saatlerini geçirdiği bir tablo vardır ki küçük kızın reel olanla olmayan arasındaki farkı kaybettiği noktadır; o da dağın eteklerinde durup ufka bakan yaşlı bir adamın silüetidir. Heidi dedesini çok özlemiştir. Bu derin özlem ve yol açtığı sanrılar onda uyur-gezerliğe sebep olur. Heidi'nin giderek daha kötü olduğunu fark eden ev halkı kızın bu haline daha fazla dayanamayarak onu Alp'lere yani evine gönderir. Dedesine, Peter'e, küçük çatı katına, saman yatağına, keçi sütüne kavuşan Heidi çok mutludur. Kendi gibi olduğu, var olan düzene uyumlanmadığı ve onun yerine direndiği için mükafatını almıştır ve özünü yitirmeden geri gelmiştir. Heidi özgürlüğüne böyle kavuşmuştur.
Bir çoğumuzun bakıp geçtiği, çocukluğumuzda terk edip, kilitlediğimiz bir hikayenin baş kahramanıdır Heidi. Kimsenin özündeki cesareti fark edemediği var olabilmenin tek yolunun kendin olabilmekten geçtiğini anlatan önemli bir karakterdir. Bu küçük bedenli kızın kocaman yüreği onun önünde yanan bir deniz feneridir. Alplerin eteğindeki o küçük kulübe bazıları için otantik bir tatil ifade etse de benim için özgürlüğün temsilidir!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder