24 Şubat 2013 Pazar

İnsanları Anlama Kılavuzu

Böyle bir kılavuz yok ne yazık ki! Öyle ki insanlar çeşit çeşit... Şayet böyle bir kılavuz olsaydı sanırım ilk önce gidip ben alırdım. Hayat küçük sürprizlerle dolu, kabul. Ancak bazı sürprizler adına yakışmayacak derecede tatsızlar. Zira her paket açıldığında içinden çıkan seni mutlu edemiyor. Dolayısıyla şaşırıp şaşırıp kalıyorsun. Örnek vermek gerekirse; son bir ayda kendime dair öğrendiğim en önemli şey ilk intibaların yanlış çıkabileceği. Bittabi bunu da şu "küçük" sürprizlerle öğreniyorsun! Hah bir de şey var insanları tahmin ettiğim kadar iyi tanıyamıyormuşum. Hani şu arabesk şarkıda dendiği gibi "canım dediklerim canımı aldı!" aynı o hesap... Dolayısıyla böyle bir kılavuz olsa oldukça işime yarardı.

Peki böyle bir kılavuz yazılsa insanları neye göre kategorize etmeli? Hayasızlıklarına, arsızlıklarına, acımasızlıklarına göre mi? Yoksa merhametine, hoşgörüsüne, iyi niyetine göre mi? Belki de "combo" yapmalı... Ama insanoğlu öyle garip, öyle garip bir canlı ki her biri ayrı bir türe mensup sanki!

İnsanları tanıyamadığım için benim kalbim kırıldı, yalan değil! Üzgünüm de ona keza! Türlü türlü planlar, hamleli hareketler... Herkes kendini satranç tahtasında bir piyon zannediyor. Oyun dışına çıkmak istesen de başkasının oyununa fark etmeden dahil oluyorsun, canın yanıyor. Kendi kendime diyorum bazen bir an önce şah-mat olsa da oyuncu, güderi kesemize geri dönsek. Ahşap bir dolabın baygın naftalin kokan bir rafına kaldırsalar da kimse bize elini sürmese! Bir kılavuzum olsaydı eğer...

21 Şubat 2013 Perşembe

Aynı Vapurun İnsanları


İstanbul garip bir şehir... Kendine odaklanmayı bırakıp işleri akışına bırakınca daha da çok fark ediyorsun garipliğini... Her sabah 08:40 vapuruna biniyorum Kadıköy'den. Her sabah aynı yüzleri görüyorum. 
Sonunda şunu idrak ettim. İnsanları yüzlerinden değil paltolarından hatırlıyorum. Her gün aynı paltoları görüyorum ama aynı yüzleri tanımıyorum. Onlarca yüz, bir ilizyonun peşinden aynı saatte aynı vapurla aynı şehrin farklı bir yakasına geçiyor. Paltolarını eskitmiyorlar ama yüzlerini eskitiyorlar. Ve bir başkası bana bakıyor. Aynı uzun gri paltoyu giyiyorum. Aynı rüzgara değiyor yüzümüz. Ama beni hatırlamıyor. Vapur her sabah aynı saatte aynı yöne hareket ediyor. Aynı denizin üzerinde gidiyor. Ama yüzler... O yüzler, o eskimiş yüzler yarısını paltolara saklayıp soğuktan koruyor. Kimse göz göze gelmiyor, hiç kimse... Gözlerinin feri sönmüş aynı vapurun sabah insanları. Yarı uykulu, ağızları mutsuzluk kokan onlarca insan, aynı süreyi bir vapur güvertesinde geçirip bambaşka hayatlar yaşıyorlar. Ve o 25 dakikalık ortak paydada hiçbir şey paylaşmıyorlar. Birbirimizin hayatlarına her gün 25 dakika konuk olup birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Alelade bir insana her gün 25 dakikanı ayırsan kim bilir neler öğrenirsin. Ama biz inatla her sabah aynı vapurda tanışmamaya yeminli gibi gidip geliyoruz. Aynı vapurun insanlarıyız ama aynı zaman kesitinin insanı değiliz. İstanbul hakikaten garip....