1 Haziran 2012 Cuma

Kadın Bedeni Üzerinden Muhafazakarlık Açmazı

Gerçekten anlamak için çok uğraştım. Muhafazakarlığın hem ideolojik bir aygıt olarak hem de bir yaşam tarzı olarak nasıl hayat bulduğunu gerçekten anlamaya çalıştım. Önceleri çok okuyup düşünmeden "dincilik" cahillerin dayanak noktası der geçerdim. Sonra Türkiye evrilmeye, ben de okumaya başladım. Önce muhafazakarlık cehaletle dans ederdi, sonra yanlarına parayı da aldılar. Para öyle bir güçtü ki aydınları mıknatıs gibi çekti. Hepimiz ağzımız bir karış açık olup bitene şaşırırken, dalga dalga tutuklamalar, sus payları, saf değiştirenler, türeyen yandaş medya, beyni giderek uyuşan bir halk, korkunun getirdiği oto-kontrol... Bir yandan yaşam tarzlarına müdahale edilmeyeceğini salık veren Başbakan, bir yandan sosyal hayata, kişi hak ve özgürlüklerine, insan haklarına inen darbeler.... Her yeni patlayan olay bir öncekini gölgede bıraktı. Gündem öyle hızlı değişti ki yetişemez olduk. Gün geçmiyordu ki Türkiye gündemine bir yenisi daha oturmasın.

"Türkiye, bir İran olmayacak !" diyenlerdendim. Demokrasinin getirilerine inandım. Eğer demokrasiye inanıyorsak iktidarda her zaman bizim istediğimiz olamazdı. Bunun bilincindeydik. Sosyolog Binnaz Toprak'ın belirttiği gibi "endişeli modernler"dik biz. Ama demokrasi inancımızı hiç yitirmedik.

İzmir'de doğup büyüdüm ben. Ben izmir'de otobüse binen türbanlı kadınlara cüzzamlı muamelesi yapıldığı zamanları da hatırlıyorum. Yıllarca bana öğretilen "onların" bizden olmadığıydı. Ve ezberlediğimiz asla sorgulayamadığımız Atatürk'ün ilke ve ınklaplarına göre onlar kötüydü biz iyiydik. Her türbanlı kadın bir irticai tehditti ve bunların sakallı cüppeli yobaz kocaları vardı. Bir kadın ne kadar açılıp saçılırsa o kadar moderndi. Eğer İstanbul'a gelmeseydim dünyayı, eleştirdiğim muhafazakarlar kadar tek boyutlu görmeye devam edecektim muhtemelen.

Ama grileri gördüm. Eğer gerçek bir demokratik yaşam arayışı içindeyseniz, ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı yapmaksızın herkesin eşit şartlarda ve eşit haklarla yaşayabileceği bir toplum çizersiniz. Ve bu toplumda tüm farklılıkları bir ayrıksılık olarak değil toplumun renkleri olarak algılarsınız. İnanmasanız da anlamasanız da sizin olmayan fikirlere saygı gösterir ve gerektiğinde onların haklarını da savunursunuz. Örneğin bir kadın neden başını örter bunu gerçekten anlamıyorum. Kendi mantık ve vicdan süzgecimden geçirsem de bunu anlayamıyorum. Ama bir kadının istediği takdirde üniversiteye türbanlı gidebilmesi gerektiğini sonuna kadar savunuyorum. Eğer demokrasi ise herkes için demokrasi !

Giderek muhafazakarlaşacaktık. Bu kaçınılmazdı. Çünkü bir toplum ne kadar bastırılırsa iki misli aydınlanırdı. Dünya tarihi en büyük özgürlük mücadelelerinin en özgürlüksüz ortamlarda gerçekleştiğini gösterdi bize. Elbet bir aydınlanma yaşanacak, dumanlı kafalar açılacaktı. Bu süreçte çirkinleşmeden sabretmemiz gerektiğini düşündüm. Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren fazla seçenek olmamasından da kaynaklı olarak metazori ideolojik dayatmalar bugün ki muhafazakar kesimin yükselişini sağlamıştı. Bir olguyu ne kadar iter, öteler ve üstüne örtmeye çalışırsanız daha güçlü nüks eder.

İktidarın yükselişi de bu yüzden oldu. Her seçim de üstüne koyarak yeniden iktidar oldular. Paranın kokusunu alan libareller tırıs tırıs iktidara yaklaştılar. İslami burjuvazi ortaya çıktı, iktidar kendi zenginlerini yarattı. Her dönemin adamı gazeteciler düşünmeden saf değiştirdiler. Yazılarını hep "ileri demokrasi" palavraları ile süslediler. Bu ileri demokrasi dedikleri nasıl bir şeydi? Ne kadar ilerdeydi? Hiç anlamadım. Ama herşey oldukça programlı gerçekleşti bunu biliyorum. Askeri vesayet sona erdi. Ama inanır mısınız sevinemedik. Ana dilde eğitim hakkı tartışılır oldu, kürt sorunundan bahsedilebilir hale geldi ama ona da sevinemedik. Kadına yönelik şiddet dillendirilir, platformlarda tartışılır oldu. Ama ne yazık ki biz buna da sevinemedik. Bugün geriye baktığımda şunu fark ediyorum ki tüm bunlar sadece gündemi meşgul etmek için atılmış yemlerdi ve hiçbiri sonuca ulaşmadı. Ve biz ağzımıza bir parmak bal çalınmış da gerisi kepçeyle gelecek gibi budalaca bekledik. Çünkü bir yandan kürt sorununa hassas olduğunu iddia eden iktidar Uludere gibi bir fecahat yaşattı. Kadına şiddet diyorduk biz o ne oldu? Önce tecavüzcüsüne ceza indirimi uygulandı, şimdi ise kadınların kürtaj olması dinen caiz değil diye tecavüzcülerinin çocuklarını doğurmaya mecbur bırakılıyor.

Bu yazı çok gecikmiş çok. Ben hoşgörünün herkesin içinde olduğunu düşünerek saflık etmişim. Anladım ki dogmayla ortak paydalarda buluşamıyorsunuz. Çünkü muhafazakarlık hiçbir ideolojiye benzemiyor. Dayandırıldığı şey kutsal atfediliyor. Tartışılamıyor, gevşetilemiyor, sınırları dışına çıkılamıyor.

Ben bir erkek olarak bu bilgisayarın başında ter dökerken, diğer bıyıklılar mecliste boğaz patlatıyor. Ama gariptir ki tüm bu tartışmalar kadın bedeni üzerinden yapılıyor. Bir allahın kulu da çıkıp demiyor ki bacım biz sizinle ilgili kararlar veriyoruz, ahkam kesiyoruz ama siz ne diyorsunuz ?

İşte muhafazakarlığın kilitlenmiş noktası sanırım burada. İslam hoşgörü ve eşitliğin diniyse eğer bu ötekileştirme neden? Nedeni çok açık İslam hoşgörü dini, doğrudur ama siz dini bir inanışı siyasal bir aygıt haline getirirseniz işte o zaman işin rengi değişiyor. Çünkü Allah ve kul arasında olan bir olguyu iktidar ve toplum arasına yerleştirip araçsallaştırıyorsun. Komünizm ne kadar ideolojide şahane pratikte şeftaliyse, muhafazakarlık da kitleleri etkileyip harekete geçirebilecek kadar güçlü ama tutarsız ve rasyonaliteden uzak.

Ve siyaset, hem muhafazakar hem modern kadın bedenleri üzerinden prim yapmaya devam ediyor. İşin aslına bakılırsa her iki yaşam tarzında da erkek için değişen pek bir şey olmuyor. Olan kadınlara oluyor. Bu seksist yaklaşım her iki tarafta da var. Muhafazakarlar ne kadar mini eteğe takıksa, sözde modernler de bir o kadar türbana takık. İkisi de faşizan !

Ne yazık bu ülkede kadın olanlara. Ne yazık benim ülkemin kadınlarına ! Herkes onlar üzerinden nemalanıyor ama kimse başını çevirip fikrini sormuyor. Regl olur olmaz başı örtülüyor, kendi inancı doğrultusunda başını örtse irticacı oluyor taciz ediliyor, çocuk yaşta evrendiriliyor, mal gibi koyuna arsaya takas ediliyor, bekaretini korumak istese geri kafalı oluyor, gönlünce dilediğini yaşasa fahişe oluyor, türbanla üniversiteye giremiyor, mini etek giyince taciz ediliyor, tecavüz edilse kendi isteğiyle birlikte olmuştur deniyor, kürtaj hakkı elinden alınıyor tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmak zorunda bırakılıyor, kadın olduğu için istediği mesleği yapamıyor, yapsa taciz ediliyor, okuyamıyor, öğrenemiyor, kapatılıyor, örtülüyor, afişe ediliyor, fişleniyor, röntgenleniyor, teşhircilik ile itham ediliyor, enseste maruz kalıyor, yok sayılıyor, sesi kısılıyor ve en sonunda saydamlaşıyor.

Sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın kadınlara, kadın aklına, kadın mantığına, kadın hoşgörüsüne ihtiyacı var. Dünya ancak onlarla yaşanılacak bir yer haline gelebilir. Bir kadın ne kadar müdahil olursa, ne kadar kendini gösterir sesini duyurursa erkek egemen toplum ve ata erkil yapı o zaman kırılır. Bir erkeğin içinde her boş bulduğunda ortaya çıkan şiddetten beslenen hayvan ancak böyle törpülenebilir. Bu yüzden bu ülkenin kadınlarına artık söz sende deyin. Meydanları, kürsüleri boşaltın, mutfaklara girelim! Bu ülkede kadınların hak ettikleri - kalk kız soğan doğra! 'dan daha fazlası! Biraz da biz soğan doğrayalım !