23 Temmuz 2011 Cumartesi

Su Yoluna Girmeden Testi Kırmak


Bundan birkaç gün önce düşünmüştüm aslında... Her şarkı bir hikayedir ve o şarkılar söylenirken başkalarının hikayelerini dinleriz. Bazen içinde kendimize ait şeyler buluruz bazen de bulamayız. Peki şarkı söylerken, bir hikayeyi başımızdan geçmemesine rağmen anlatırken o zaman ne yaparız? Bizim olmayan bir hikayeyi nasıl anlatırız bizimmiş gibi? Peki bu bizi belagat gücü yüksek bir masalcıdan başka birşey yapar mı? Yada kaç kişiyiz anlatmaya değer hikayesi olan? Öyle az ki... İşte bugün hikayesini bizimmiş gibi dinlediğimiz, bizim hikayemiz gibi anlattığımız bir masalcıya daha veda ettik. Norah Jones'tan sonra Lady Gaga'dan önceki son 10 yılın en başarılı ve özgün kadın müzisyenine, "27" yaşındaki Amy Winehouse'a..
Sadece birkaç ay olmuştu su yolunda kırılmaya "layık" bir başka testiyi, Defne joy Foster'ı yitireli. İster istemez insan paralellik kuruyor bu iki ölüm arasında. Daha gençliği bir goncayken köklenen gül fidanlarına içi yanıyor insanın. Ve her kökünden sökülen fidan için binbir türlü laf söyleniyor. Yani ölünün arkasından atılıp tutuluyor. Geleneklere fazla bağlı olduğumudan değil ama saygıların en büyüğünü hakettiğine inandığım ölüm ile ilgili böyle pervasızca kelamlar etmek aklıma hep şu soruyu düşürüyor! Ölünün yerinde, senin canından biri olsaydı? Kendi konuşmanı geçtim, arkasından başkaları onlarca yorum yapsaydı... Halihazırda kanamakta olan bir yarayı kanırtmaktan öteye gider miydi? Elbette hayır!
Foster'ın ölümünden sonra medyada peyda olan "su testisi" spekülasyonu bende bir sinir krizi yaratmadı açıkçası. Bu önermeyi ne ibret olarak algılayıp "evet adam haklı dedim" ne de "vay şerefsize nasıl da iftira atıyor" dedim. Bunu hep hayata farklı yönlerde açılan pencerelerin görüş açısı olarak okudum. Sonuç itibariyle hepimiz farklı değer yargılarıyla yaşıyoruz hayatlarımızı. Bu değer yargılarındaki eşiklerimiz bile birbirinden farklı farklı. Dolayısı ile bana normal gelen sana anormal gelebiliyor. Benim yolum çok daha uzakta, senin testin kırılmaya daha müsait ötekinin suya ulaşma isteği çok daha az yada fazla olabiliyor.
Bu iki kayıp arasında temelde varolan en büyük fark birinin giderek dibe batan bir hayat çizgisi olması, kimilerinin dediği gibi testinin su yoluna girmesi, bir diğerinin ise hayat dolu genç bir kadının ani ölümü. Ardından bir hafta geçmeden, daha ölüm nedeni kesinleşmeden hakkında yapılan yorumlar, atılan iftiralar işte bunlardı ayıp olan. Tüm dünya Amy'i kucaklarken, Türkiye Defne'yi umarsızca bok çukuruna batırdı, annesini medya maymunu yaptı, kocasını rencide etti. İşte temeldeki ayıp bu! İkisi de sönen hayatlar olmasına rağmen biz Defne'nin anısına sahip çıkamadık. Yıllar sonra kızı annesiyle ilgili haberleri okuduğunda aklında oluşacak anne imajından tüm medya hatta tüm Türkiye sorumludur. Ve imam ölünün ardından nasıl bilirdiniz diye sorduğu an, ben Türk medyasını tabuta koyup ardından da hepsi yavşaktı demek istedim. Çünkü insanlık dersleri vererek, fildişi kulelerinden boynunda flarları ve ellerinde buzlu viskileriyle ahkam kesip özdoğrularını yitirdiler. Ölümden nemalandılar ve yeşerdiler hatta kara çiçekler açtılar. Biri hakaret etti diğeri ona cevap verdi. İyi yada kötü tüm o köşelerin sahipleri Defne'nin ölümünü kullandılar. Ve o geride kalan çocuğun vebalide hepsinin boynunadır.
Yarından itibaren büyük bir hazla akbabalar gibi didiklemeye başlayacaklar Amy'i de! Kimbilir hakkında ne iddialar atılacak ortaya? Geriye sadece anlattığı, anlattırdığı hikayeler kalacak! Hayatını bu kadar ucuza yaşadığı için kızıyorum ona, çünkü daha onlarca kez rehab görüp rehab anlatabilirdi bize! Ama diyorum ya bu sadece benim doğrum bana göre bok yoluna giden bu hayat belki de onun için en iyi değerlendirilmiş süreçti! Dolayısı ile ne testi, ne su ne de yol umrumda! Tek umrumda olan ardında bıraktığı tadına doyulmaz masalları! Yolun açık olsun Winehouse!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder