12 Mart 2012 Pazartesi

Ölmeden Bir Görsem


İzmir öyle bir şehir işte! Defalarca gidip görsen de hep aklında bir daha, bir daha görmek var. Bazen rüyalarımda görüyorum orada uyandığımı, sokaklarında yürüdüğümü. İşte o sabahlarda güneş bir başka doğuyor sanki daha sarı, daha sıcak. Yalan değil sevmiyorum İstanbul'u. İstanbul'u sevdiğim zamanlar hep İzmir'e gidişlerim. Trafiğine de kalabalığına da çirkin havasına da gün aşırı sövüyorum. İstanbul bana verdiklerinden daha çok şey alıyor çünkü. Genç görünüyorum ama yaşlı hissediyorum burada. Mesela boğazı geçiyorsun Anadolu'dan Avrupa'ya yada tam tersi, denizin ortasında bile hapis gibi hissediyorsun. O durmak bilmeyen seferler, defalarca gelişler gidişler, onlarca deniz taşıtı seni uçsuz bucaksız görmeye alıştığın o derin sularda boğuyor. Şehir hiç durmuyor. O görünen parlak gece ışıkları seni hiçbir zaman içine almıyor. Birileri eğleniyor, tadını çıkarıyor İstanbul'un o kesin ama sen sadece bu ilüzyonla oyalanıyorsun sıranın sana bir gün geleceği umuduyla. Senin günün gelecek diye bekliyorsun ama bazen hiç gelmiyor görüyorsun.
İzmir, nefes alıyor ama uyandığında dinç uyanıyorsun hiçbir şey için acele etmiyorsun. Neden acele edesin ki zaten hiçbir şey kaçıramazsın istesen de... Kordon da yürü yürüyebildğin kadar... Akşam eve dön, istersen dönme sabahla sokaklar da. Mevsim baharı gördü mü atla git Çeşme'ye, Mordoğan'a günü birlik. Ya çocukluğun, bildiğin tanıdığın yüzler ? Sokağın köşesindeki bakkal, yolun karşısındaki gevrekçi, komşuların çat kapı gelişleri. Onlar da orada. Dostların, akrabaların koş yetiş dediğinde canı pahasına gelecekler, herkes orada... İzmir'in kokusu bile bambaşka. Niye buradayım diye çok soruyorum kendime. Bir şansım daha olsaydı bırakır mıydım yine? Buraya geldikten bu iğrenç şehrin hızına alıştıktan sonra artık nereye gitsem birşey eksik gibi geliyor. Ne oralıyım ne buralı. İki şehrin meleziyim. Ama bir görebilsem İzmir'i bir kez daha görebilsem... Ölmeden bir kez, bir kez binlerce kez daha görebilsem...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder