4 Nisan 2012 Çarşamba

Amerika'yı Yeniden Keşfetmenin Alemi Yok!


Sadece sinemacı olmak değil, sinemayı yorumlamak da zor iş. Benim hem ilgi alanım olduğu için hem de eğitimim bunun üzerine olduğu için standart izleyiciden daha farklı ve derinlikli bir vizyonla inceliyorum filmleri. Bir filme gittiğinizde, olumlu yada olumsuz bir izlenime sahip oluyorsunuz elbette bunda bir değişiklik yok. Fakat her izlediği filme başyapıt muamelesi yapan yada izlediği her filmi bu minvalde eleştiren seyircilerden ve eleştirmenlerden gına geldi artık. Arkadaş alt tarafı Pamuk Prenses ve 7 Cücelerin yıllardır beynimize kazınan hikayesi ne kadar yaratıcı, olağananüstü, harikulade olabilir ki benim için bu masal tüm bu sıfatları halihazırda hak ediyor. Onu geçtim bu kadar kasmasan kendini de, şöyle koltuğa yayılıp sırf eğlenmek için bir film izlesen ne olur ? Ama yok illa her film bir Nuri Bilge filmi kadar ağır, Kieslowski kadar derinlikli olmak zorunda değil mi ? Her güle oynaya çıktığım filmin ardından bu kadar ters köşe yorumlar okumaktan
bıktım. İlk önceleri tamam sinemadan anlamıyorlar, olabilir diyordum. Hayır, it gibi de biliyorlar sinemayı. Orada var olan maksat ne kadar entelektüel olduğunu birilerinin gözüne sokabilmek. Yoksa Recep İvedik izlerken koltuklardan yuvarlandıklarını herkes biliyor. Titreyin ve kendinize gelin. Sinemanın işlevlerinden birisi de eğlendirmekse eğer, biraz salın kendinizi de eğlencelik filmlerde eğleniverin. Neyse filme dönelim...

Filmin yönetmeni Tarsem Singh. Yönetmenin filmografisinin 4. filmi. Bundan önce Immortals, The Fall ve The Cell'i çekti. Masal atmosferi yaratmakta oldukça başarılı olduğu aşikar. Bu filmde de ilk göze çarpan filmin atmosferi. Kostüm tasarımları harikulade. Mekanlar da ona keza öyle.

Julia Roberts, Erin Brokovich'ten sonra ki en başarılı ve farklı performansını kötü kraliçe rolüyle bu filmde sergilemiş. Fakat bu rol için yapılan karakterizasyon kötülüğün ele geçirdiği bir kraliçeden ziyade, özgüvensizliğin dayanak noktası yapıldığı bir kraliçe. Çünkü kraliçe bu filmde sadece kötü değil komik bir kötü. Filmin tadı da bunu fark ettikten sonra ortaya çıkıyor. Çünkü çizilen prens portresi de bildiklerimizden biraz farklı. Masalların yenilmez yakışıklı prensleri yerine karşımıza şapşal bir prens çıkıyor.

Hikayede büyük değişiklikler yok ama masalda bildiğimiz haliyle bir ayna tasvir edilmemiş. Aslında filmin en dahiyane kısmı burası. Bugüne kadar aynada kendine benzemeyen biriyle onuşan kraliçe bu masalda aynanın içine girerek kendi silüeti ile konuşuyor ve bu silüet onun sağ duyusunu yansıtıyor. Özellikle aynanın içine girdiği sahneler filmin tasarım açısından en güzel sahneleri.

Post-modernist göndermelerde de bulunan film, metin olarak biraz sınıfta kalıyor. Çünkü kararsız bir metinle karşılaşıyoruz. Bir taraftan Grimm'lerin masalını tiye alırken, diğer taraftan günümüze yapılan atıfları minimize ediyor. Bu da komedi öğesini dibe çekiyor. Film güldürmüyor ama oldukça eğlendiriyor. Özellikle başında kötü kraliçenin ağzından hikayeyi dinlerken "Bir zamanlar huzur ve bereket dolu bir krallık varmış. Ve bu krallık sabahtan akşama kadar dans edip şarkı söylermiş, sanırım bu krallığın başka işi yokmuş." şeklindeki açılışı filmin aslında iki cümlelik özeti gibi. Çünkü bu yöntem bilinenin tekrarı bir karikatürize yöntemi olmakla beraber kahkaha attırmasa da gülümsetiyor.

Final, bu masala ait olmasa eminim başka bir masala final olabilirmiş o kadar yerli yerinde!

Film ile ilgili düşülebilecek son parlak not ise filmin sonundaki hint esintili şarkı. Pamuk prensesin sesinden dinlediğimiz şarkı hem eğlenceli hem de oldukça yaratıcı. Yönetmenin Hint asıllı oluşu şarkının absürdlüğünü ilginç bir detay olarak göstermiş.

not: Bir süre sonra Pamuk Prenses'in kaşlarına gözünüz alışıyor!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder