27 Mayıs 2012 Pazar

Elde Kanat Uçmak

Saatime baktım. 6'ya çeyrek vardı. Güneşin sıcaklığı biraz kırılmış, gölgeler iyiden iyiye uzamıştı. Uçurumun başına doğru tırmanıyordum. Kafamı kaldırıp baktığımda gökyüzünün kızılı ve mavisinin birbirine karıştığını görebiliyordum. Ufuk çizgisinin iki tarafında renk mora çalıyordu. Uçurumun başına geldim. Oldukça yüksekteydim. Altımda serilmiş mavi denizin aksine denize altın başaklar döşemiş bir güneş vardı karşımda. Sönüyor gibiydi, biraz ölüyordu belki de batmadan önce. Çünkü gün geceye bağlanacaktı. Ve güneş başka diyarları ışığa boyamaya dolu dizgin koşarken, bizim günümüz kararacaktı. Her veda biraz ölüm değil midir zaten ? Elimde kanatlarım bir uçurumun başında öylece duruyordum. Bu eşsiz manzarayı sonsuza dek izleyebilirdim. Ama sonsuza dek kalmayacaktı. Hiçbir şey sonsuza dek kalmazdı çünkü. Şakaklarım hafiften terlemişti. Alışılmadık bir meltem esiyordu, hiç tanımadığım bir çiçeğin kokusunu taşıyordu sırtında. Ayaklarımın altında kurumuş toprak en küçük hareketimde bakır rengi tozlarını saçıyordu göğe. Kanatlarımı elime aldım. Hazırdım kendimi bırakmaya. Yutkundum. Bir adım attım boşluğa. Kanatlarımı açtım.

....

Saat sabahın 8'iydi. Bahçede çıplak ayak yürüyordum. İnsanlar, onlarca insan ben sakince dururken, koştur koştur bir yerlere gidiyorlardı. Güzel giyinmişlerdi. Ayakkabıları sabah ışıklarını yansıtıyordu, gıcır gıcırdı. Ben öylece duruyordum. Çimlerin üstündeki çiğ tanelerini sayıyordum, onlarca çiğ tanesini...

....

Öğlen 12 olduğunda, verandanın korkuluklarına bir kuş kondu. Gölgeler kısaydı. Ne güzel kanatlardı onlar öyle ! Kocaman ve geniş. O kuşun cüssesinin kanatları değildi onlar. Benim kanatlarım olmalıydılar. Belki de kuş onları bana getirmişti.

....

Uçuyorum şimdi... Hezarfen gibiyim! Süzülüyorum sanırım. Yoo! Süzülmüyorum, düşüyorum ben düşüyorum suya çakılacağım. Uçurmuyor bu kanatlar. Neden uçurmuyor bu kanatlar neden ? Kuşlar uçuyor ya onlarla. Ben neden düşüyorum?

....

Saat 5 olduğunda bir sigara yaktım. Ayaklarım üşümüştü. Çiğ tanelerinden eser yoktu artık. Biraz kan vardı eskimiş ahşapların üzerinde sadece. Onlarla ayak izimi çıkardım bir kaç yere. Kana bastım. Ayaklarım kanlandı ama ellerim kanatlandı. Uçacaktım.

....

5'i 4 geçiyordu saat. Sigarayı kana bastım. Kanlı bir izmarit yarattım.

....

Uçurumun başındayım şimdi. Neden bu dakika sonsuza dek süremez ? Araladığım bir kapı var arkası ışık. Sonsuza gidiyormuş bu yol. Özgürlük falan hep oradaymış.

....

Öyle hızlı düşüyorum ki, yüzüme çarpan rüzgardan gözlerimi açamıyorum. Ama nasıl bir hafiflik anlatamam. Bir tüy gibi adeta. Richard Bach gibiyim şimdi. Onun martısı gibi. Denizin kokusunu alıyorum. Yaklaşıyorum iyice elimde yolunmuş iki kanatla. Sanki deniz içime giriyor, ruhumu çıkarıyorum gaz gibi. İçim dışım hep deniz hep tuz. Elimde iki kanat. İki yolunmuş kanat! Elde kanat uçacaktım ama... Uçunmuyormuş başkasının kanatlarıyla. Öyle ıslağım ki şimdi, tarifsiz. İliklerime kadar özgürüm, Hatta birazdan özgürlüğümden öleceğim !






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder