27 Ekim 2011 Perşembe

Nefret Söyleminden Nefret Ediyorum

Bir cesedin yazılı basında sansürsüz verilmesini ne meşru kılar? Mesela cesedin sahibinin bir diktatör olması onun ölü bedeninin böyle meta haline getirilip, sergilenmesini ve afişe edilmesini makul kılar mı? Bu sorunun bende cevabı kesinlikle hayır! Ölüm pornosunu sürmanşet yapan aynı gazete bu sefer Libya’nın marjinal lideri Kaddafi’nin cesedini sergilemekten çekinmedi. Hatta aynı gün (ki bu bence çok daha korkunçtu) şükretsin ki cesedi bulundu tandanslı bir de haber yaptı. Haberde Ortadoğunun diğer devrik liderlerinin nasıl öldürüldüğü ve nasıl sergilendiğinden bahsediyordu bu yüzden Kaddafi vücut bütünlüğü bozulmadığı için şanslı sayılıyordu. Nasıl bir zihniyet bu Allah aşkına? Faşizmin hiçbir türlüsüne eyvallahımız yok elbette ama daha önce de belirttiğim gibi şu hayatta en çok saygıyı hak eden şey ölüm değil mi? Artık ölmüş, hayatı bitmiş bir daha parmağını bile kıpırdatamayacak, size karşı hakkını savunamayacak birinin ardından nasıl bu kadar duyarsız olunabilir? Demokrasi teraneleri ile devrilmiş liderler listesinin sonuna eklenen Kaddafi bu kadarını da hak etmedi mi? Küresel güçlerin planlı savaş mastürbasyonları için maşaladıkları bir adamın nasıl linç edilip öldürüldüğünü ağzından salyalar saçarak anlatmak hatta bunu fotoğraflayıp gazetede bu şekilde yer vermek niye? Bu nefret niçin? Aslında cevabı hiç de zor değil! Öyle ya da böyle kabul etmeliyiz ki Türk toplumu olarak kan ve nefretle çalışıyoruz, benzinimiz bu bizim. Eğer öyle olmasaydı şehit sayısı arttıkça yükselen sivil ve medya sesini kim açıklayabilirdi? Bunca zamandır Kürt sorununu yok sayarak yaşayan Türkler ve şiddeti dil edinen Kürtler neden bunca zaman sonra kardeşliklerini hatırlayıp bunu dile getirdiler. Benim bu konu hakkındaki görüşüm iki tarafında kana ve gözyaşına yavaş yavaş doymaya başladığı yönünde. Tabii ki bahsettiğim nefret ihtiyacında uzlaşmacı Türk ve Kürt kesimini tenzih ediyorum. Ardından PKK saldırılarının şiddetini arttırdı, Türkiye sınır ötesi operasyona başladı ve ardından Van’da bir deprem felaketi yaşandı. Nadiren yaptığım bir şekilde bu durumu “ aynı coğrafya üzerine dökülen litrelerce kan, iki farklı ırkın aynı renkte aynı tattaki kanına toprağın tepkisi” olarak okudum. Çünkü böyle sebep-sonuç ilişkisi kuranlara hep aptal gözüyle bakmışımdır. Ama bu sefer aklıma ilk gelen buydu ve başladım gözlemeye andaval medyamızın densiz yorumlarını. Eminim bir bağlantı kuracaklardı şehitler ve deprem arasında. Ve 2–3 güne patır patır döküldüler! Kadın programlarının bol ayarlı sunucusu kariyerinin zirvesini yapma amacıyla asrın hatasını yaptı! “Benim polisime taş atanlar oh olsun size oh olsun” dedi! Aklınız alıyor mu? Bir de üzerine tüy dikti dediklerim yanlış anlaşıldı dedi. Sus artık değil mi? Bir bok yemişsin bir süre kıs sesini kaybol ortadan çünkü özür dileyerek aklanacağın laflar etmedin! Kendisine kızamıyorum çünkü şu ülkede en çok prim yapan şey cehalet ve onda gani gani var! Bir doğa olayını siyasal pratiklerden ayırt etme potansiyeline dahi sahip olmayan, elmayla armudu ayıramayan zavallı bir kadıncağız! Sanki deprem insan seçerek can alıyormuş gibi yardım falan istemeyin, ağlaşıp durmayın, hak ettiniz diyor! Bu nasıl bir nefret söylemi? İşte bu toplumun medyası ancak bu kadar olur! Kana susamış bir vampir gibi dehşet saçan bir diğer isim ulusal bir kanalın muhabiriydi! O da “Van da olsa depreme üzüldük” diyordu! Şaka gibi değil mi? Sanırım aynı kanalın sabah haberlerindeki spikerin Kürt sorunu ile ilgili bir haber okuyup sinirlerine hâkim olamayarak gazeteyi yırtmasına ne demeli? Ve sosyal medya canlıları bunu destansı bir başarı, kahramanlık hikâyesi olarak paylaştı sayfalarında. Keşke şu an olduğumuz noktada ötekiye olan tahammülsüzlükten bahsedecek kadar az şey yaşamış olsaydık. Ne yazık ki o sınırı çoktan geçtik! Şiddet olgusu ve nefret söylemi sözlü ve yazılı basında kol geziyor. Ve haberci adıyla anılan bu güruh, Türk toplumunun yumuşak karnından çıkar sağlamaya devam ediyor. Siyasi iktidarın yarattığı oto-kontrol ve oto-sansür mekanizmasının medyayı manipüle etmesinden korkarken, şimdi çok daha ciddi bir sorun ile karşı karşıyayız. Medyanın nefret söyleminden nefret ediyorum artık. Böyle bir tezatın kucağında bunu dile getirmekten çekinmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder