9 Şubat 2010 Salı

Dedelerin Mis Gibi Rutubet Kokan Elleri Vardır


"Hayatımızın defterine mesut günleri noktalarken,
Böyle günleri de kaydedeceğimi hiç düşünmemiştim
Heyhat! Hep mi bu erkekler birbirine benzer acaba neden ?
Beni canı gibi seven adam alevler içinde kıvranırken
Seyirci kalması ne tuhaf
Hiç kıymetinde olan insanlara
Karısını(sevgisini) değişmesi
Allahım sıhhatimi, servetimi aldın!
Bunların üstüne verdiğin varlığıda
Teselliyi alacaksan ...
"

Ve düşüyor bir kitap yere, kapanıyor bir pencere... Dedemin şiir defteri elimden kayıyor. Yere düştüğünde çıkardığı o ses, göle düşen bir damla su gibi halka halka odada yankılanıyor. Bu küf ve naftalin kokulu eski defter üzerinde gezinen o büyük ellerden yıllar sonra daha genç ve daha büyük ellere değiyor. Bu şiir, defterin son sayfasında yer alıyor, devamı sonsuz sarı sayfalarla dolu tıpkı hayatlarımız gibi... Bu şiiri o koca adamın ağırlaşmadan önce yazmaya başladığını ve tamamlayamadığını tahmin ediyorum. Şiiri bitmezken, hayatı bitiveriyor... Bu küçük defter boyutunun aksine içinde kocaman bir kalbe can veriyor. Onun parmak izlerini taşıyor. O inci gibi yazı, küçücük ve karakterli harfleri onun bilinmeyen bu yeteneğini bu sarı sayfalarda sembolize ediyor. Karısına duyduğu büyük aşkı her sayfada yazıyor, bu dünyadan göçerken bile hala geride bıraktığı karısını düşünüyor.
Oturduğum sandalyeye mıhlanıyorum. Yaşanmamış bir hayat beliriyor hayal perdemde. Hiç tanıyamadığım dedemin bana bırakabildiği tek ve en güzel şey bu küçük defter çünkü. Zihnim tozlu bir kitabı karıştırır gibi sayfaları çeviyor, beni de beynimi de toza buluyor. Bilmediğim bir hayatın, benden önce ölen bir adamın içinde ki beni buluyorum. Onun satırlarında onu görüyorum, ellerini tutuyorum, dedikleri gibi bana benziyor! Nerdesin dede? Nerdesin ? Nasıl gidersin bu kadar erken, beni okumamış beni dinlememişken nasıl gidersin ? Bana kelimelerin efendisi olmayı öğretmeden nasıl göçersin ? Aklım almıyor!
Eminim sen olsan herşey çok daha farklı olurdu! Sen benim için bir silüetten ibaretken, bu defterle ete kemiğe büründün! Tanımadığım bir adamı sevmem gerektiği için değil, eğer hayatta olsaydın zaten sevecek olduğum için sevdim! Ahh dede, karın yaş alıyor her geçen gün! Ben büyürken, o yaşlanıyor! Seni özlüyor, hep özlüyor! Her adın geçtiğinde kuruyan gözpınarlarından yaşlar süzülüyor o kırışık yanaklarından gerdanına! Yüz çizgilerinde yaşıyorsun anneannemin! Yaşadığınız aşkı, bitmez tükenmez bir iştahla defalarca dinliyorum hiç sıkılmadan! Annem hala sesinin olduğu kasetleri saklıyor evde teyp olmamasına rağmen. Çok zaman geçti dede çok! Plaklarını saklıyorum ama aklın kalmasın sakın! Geçmişi iki nota arasına kilitleyen o cızırtılı plaklar, anı çözüyor! Ne dinlemişsen onu dinlemek, ne okuduysan onu okumak istiyorum! Senin gibi maharetli parmaklara sahip olmak, senin gibi İzmir'e nam salan bir aşçı olmak istiyorum! Çok şey değil istediğim, sadece bir sabah çıkıp gelmeni... Elinde taze ekmekle... O olmasa da olur sadece sen gelsen... Bizimle çay içsen bir sabah dede... Bir kerecik görsem seni! Çok mu şey istiyorum? Tanıyamadığım seni çok özlüyorum! Anlatmanı bana oraları... Girit dolaylarını... Bilmediğim coğrafyaları döksen önüme atlas gibi! Kazısan zihnime nasıl biri olduğunu kimsenin kazıyamadığı gibi...
Zaman daralıyor! Seni nasıl andığımı görüyorsun! Seni anlayabildiğimi biliyorsun! Bir akşam bir de ben varım şimdi ama sen yoksun! Şükür ki dizlerin var dede! Seni unutmayacağım. Ruhun şâd olsun!

"Akşamın siyah rengi inince ufuklara
Gönlümde ki acıyı daha derin duyarım
Bir melâl perde perde yayılır boşluklara
Damla damla dökülür, kalbime gözyaşlarım

Sessizliğin koynunda uyuyor şimdi heryer
Penceremin önünde uyumayan ben varım
Dağ gibi emellerim yıkıldı birer birer
Hayâl olan günlerin hasretiyle yanarım
"

K.M. DEMİRTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder