28 Temmuz 2012 Cumartesi

Küçük Bir Öykü Bu - 2


"İşte öyle bir kesit
Minik bir parantez
Tırnak içinde hepimizin başından geçen
Bildik o küçük, küçücük öykülerden"

"Bu bir aşk hikayesi değil" der yazar hep. "Bu masumiyetimizin yitişinin, kirlenişimizin öyküsü"

2005

Yazar, sahil kenarında oturmuş kokoreç yiyordu. Kuzeni "Aaa bu B. değil mi? Peki yanındaki kim?" dedi.  Kimdi hakikaten yanındaki ? El ele yürüyorlardı ve o kimse yazar onu bu kadar zaman hiç görmemişti. Bunca yıldan, bunca yaşanmışlıktan sonra hala görünmez olmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum ama yine B., onu görmemişti. O gece doğum günüydü kızın. Olay bir şekilde karambole getirilmiş ve yazar partiye davet edilmemişti. Sebebi de açıkça ortadaydı. Kız ufalana kadar yazar ardından baktı. Kız gerçekten ufalmış, küçücük, minnacık, mikrop kadar olmuştu artık gözünde. Ve mektuplar olmasa, yaşananların tanığı kimse olmasa yazar ve kız arasındaki garip ikişkiye ve derin bağa kimse inanmazdı. Yazar uyandı, o an uyandı. Çünkü o an büyümüştü, kirlenmişti tüm masumiyetler. Peki olaylar bu hale nasıl gelmişti? İçeriği küçük, açık ve net bu öykü, anlatması uzun, hatırlaması ise meşakkatli bir kalp kırıklığı öyküsüydü. Dünyadaki tüm gerçeklerle burun buruna gelmekti. Dostlar üç-beş tane o da kalırsa, aşklar tek kullanımlık, hayat ucuz, satılık, kader vahşi ve kana susamıştı...

2002  

Yazar anahtarla kapıyı açar açmaz balkona koştu. Yarı beline kadar sarkılıp aşağıda hala tavla oynayan kızı ve kuzenini dikkatle izliyordu. 10 dakika sonra kız kalktı. 1 saat sonra da kuzeni eve çıktı. Yazar hemen kapıya koşup o kızın Asya olup olmadığını sordu. "Asya kim ya? O kızın adı "B." dedi. Yazar, çocuk aklıyla kızın adını Asya koymuştu. Halbuki kızın adı "B" idi. Şaşırtıcı! İnsan aklı ne garipti!

Hava düştükten sonra sırayla duş alıp hazırlandılar. Burada garip bir ritüel vardı. Gençler istisnasız her gece hazırlanıp amaçsızca, sahil boyunca bir aşağı bir yukarı yürüyorlardı. Yazara şimdi çok mantıksız gelse de o zamanlar en büyük eğlencesi buydu gençliğin. Diskoya çıkmak için çok küçük, mahallede oturmak için çok büyüktüler. Onlar da eğlenmek için böyle bir yol buldular. Önce çekirdekleri biraları alıp taş limanda bir güzel içiyorlar sonra da dönerken sırasıyla dondurma, kokoreç ve midye yiyip banklarda oturuyorlar, sonra tekrar ve tekrar aynısını yapıyorlardı, tüm gece yorgunluktan ölene kadar. Enerjileri boldu, ergendiler ve düzenli olarak sevişemiyorlardı. Bu yüzden sürekli yürüyorlardı. Velhasıl kelam o gece ekipten olmamasına rağmen B.'de onlara katıldı. Yazar buraları pek net hatırlamıyor ama nasıl olduysa oldu, bu koca güruhta taş liman yolunda yan yana düştüler ve sohbet etmeye başladılar. Laf lafı açtı. Etrafta kimse yokmuşçasına sabahın ilk ışıklarına kadar sohbet ettiler. B. eve gittiğinde  yazar ilk defa biriyle doyurucu sohbet etmenin ne kadar tatmin edici ve eğlenceli olduğunu fark etti. Günler birbirini takip etti. Yazar ve B. gün sektirmeden sabah, öğle, akşam tüm günü birlikte geçirir oldular. Konuşulacak konular hiç tükenmiyordu. B. ayaklı kütüphane gibiydi ve yazarın ufkunu sürekli genişletiyordu. B.'nin üç yıldır birlikte olduğu bir çocuk vardı. Garip bir ilişkileri vardı. Günde bir kere konuşuyorlar bazen de hiç konuşmuyorlardı. B. bu konudan pek rahatsız görünmüyordu. Yazar, B.'yi dinlemekten hiç usanmıyordu onun yanında zaman nasıl geçiyor farkında değildi. Bu küçük ilçe sadece B.'den ibaret olmuştu artık. Aralarında 3 yaş fark vardı. O yaşın kafasıyla yazar B.'yi bir abla gibi seviyordu. Zaten başka türlüsü o yaşın bakış açısına göre mümkünsüzdü. Aralarında dostluk bağları her gün daha da pekişiyordu. Yazın sonlarına yaklaştıklarında ikisi de birbirlerinden ayrılacakları için çok üzgündüler. Ya da sadece yazar üzgündü, bilmiyorum. O zaman ilişkileri denk, karşılıksız ve çıkarsız gibi geliyordu çünkü. Ama zaman insanları değiştiriyordu, yazar da bundan nasibini alacaktı. Yaz bitti. Yazar bavulunu topladı. İskelede ayrılırken birbirlerine uzun uzun sarıldılar. Birbirlerine mektup yazacaklarına söz verdiler. Ve yazdılar da... Herkes deli gibi mesajlaşırken onlar hiç mesajlaşmadılar. Kış boyunca bazen (üç ayda bir) telefonla konuştular. Yazarın hayatına yeni kızlar giriyordu. Hepsini B.'ye anlatıyordu. B.'de ona tavsiyelerde bulunuyordu. B. hala aynı çocukla birlikteydi. İkiside birbirlerine yazı iple çektiklerini söyleyip duruyorlardı. Yazar için bu dostluk ilişkisinde herşey şahaneydi. Ondan çok şey öğreniyordu, ona çok şey anlatabiliyordu. Peki B. yazarda ne buluyordu? O da onunla konuşmaktan bu kadar zevk alıyor muydu? Yoksa yazlarını mı garanti altına alıyordu? Belki de yazarın hala çocukça olan saflığı ilgisini çekiyordu. B. yazardan ne istiyordu ? 18 yaşında bir kız 14 yaşındaki çocuk-gençten ne isterdi ki? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder