25 Mayıs 2015 Pazartesi

Sezen'in Keşfedemediği Çocuklar



Öyle kocaman bir boşluk...

Bir tarafımız "kalk gidelim" derken, bir tarafımız "bok yeme, otur" diyor.

Bir yandan müthiş şeyler yapabilecek potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyoruz, bir yandan da ne istediğimizi, başarmak istediğimiz şeyin ne olduğunu bile tam olarak bilmiyoruz.

Sokaklara atıyoruz kendimizi...

Yiyoruz, içiyoruz... Bazen sarhoş oluyoruz. O zaman sanki dünya daha yaşanılabilir geliyor. Ama sabah odaya çökmüş anason, saça sinen sigara kokusuyla uyanıyoruz.

Yine yastığımızda, ağzımızdan akan salyanın ıslaklığı...

Gözlerimiz şiş, saçımız başımız dağılmış.

Kuşların giydirdiği sabahlıklar, atımızı hazırlayacak bir yaverimiz yok.

Ama çok laf var.... O kadar çok var ki...

Laflar daha karga bokunu yemeden telefonumuza düşen mailler, watsapp mesajarı, uygulama bildirimleriyle başlıyor.

Daha kahvaltı yapmadan trafiği düşünüp, acaba dün gece dünya nasıl ayvayı yedi diye haberleri tarayarak güne başlıyoruz.

İçimizde hep bir sıkıntı...

Ve satın alıyoruz.

Satın alabilmenin anlık hazzını yaşıyoruz uyuşturucu amaçlı ama bu da yetmiyor.

Her sabaha aynı uyanıp, "Hayatım hep böyle mi geçecek?" diye kendimize soruyoruz.

Sahi hayatımız hep böyle mi geçecek?

Birileri sürekli "şükret, senden daha kötü olanları düşün" diyor.

Şükretmek ne gerçekliği değiştiriyor ne de mutlu ediyor oysa.

İşimizden, kazandığımızdan, hayatımızdan memnun değiliz.

Eskiden "Başka bir hayat mümkün" derken, şimdi "Başka bir hayat mümkün mü?" diye soruyoruz.

Bir an "Çekip gideceğim bu ülkeden, kimsenin beni tanımadığı sokaklarda kaybolcağım" diye karar veriyoruz içimizden. Sonra hain bir ses kulağımıza fısıldıyor "Paran bitince ne yapacaksın? Burayı özlemeyecek misin? Bir macera için riske atmaya değer mi? Ya beklediğin gibi çıkmazsa? Ya pişman olursan?"

Sonra sorumluluklar bir bir önüne düşüyor... Kira, faturalar, kredi kartları, evlilik...

Daha sonra "keşkeler" başlıyor.

İş dönüp dolaşıp para kazanma zorunluluğuna geliyor.

Kişisel gelişim kitaplarındaki aptal mottoları anımsıyoruz.

"HAYATINDAN MEMNUN DEĞİLSEN, DEĞİŞTİR"

Yazarken, okurken, söylerken kolay...

Peki ya yaşarken?

Bu tatminsizlik ve memnuniyetsizlik döngüsü içinde zayıf da olsa bir umut ışığımız var garip bir şekilde...

Ben 20 yaşıma kadar hep çok zengin, çok saygıdeğer, çok başarılı olacağıma inandım mesela...

Ama inanarak olmadı...

Çünkü bu dünya çalışıp para kazanmaya, prestij kazanmaya, başarı kazanmaya uygun değil!

Şimdi aranızdan birileri çıkıp, süper başarı hikayelerinden dem vuracaktır.

Müthiş biyografilerden örnekler...

Mesela; "Bir gün öyle bir şey oldu ki hayatı değişti"

Hah! İşte gelmek istediğim nokta da bu!

Ne oldu?

Ben hemen söyleyeyim.

Şans yüzlerine güldü.

Yani dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insanın, sadece - belki de % 0,0000000000001'ne denk gelen o şans....

O zayıf umut ışığı bu kadar düşük yüzdeli bir "kader cilvesinden" besleniyor.

***

Doksanlar müthiş yıllardı.

Özellikle 80 kuşağını ucundan yakalayıp, doksanları doyasıya yaşayan biz çocuklar için...

Parlak, ışıl ışıl, renkli, görkemli....

Zenginliğin, şöhretin, saygınlığın dibine kadar yaşandığı ve burnumuza burnumuza sokulduğu yıllar...

Günler geçmiyordu ki Sezen birinin elinden tutup meşhur etmesin...

Sezen mütemadiyen birini keşfediyor ve bir anda hayatı değişiyordu.

Bunun tanıklığıyla büyüyüp, serpildik.

Bununla yoğrulduk.

Bu umutla yetişkin olduk.

Sezen bir nesle nasıl kötülük yaptığını hiç bilemedi.

Belki de umrunda olmadı.

Ama biz hep bir gün Sezen'in bizim de elimizden tutacağını ümit ettik.

Hep Sezen'i bekledik.

Hep Sezen'i istedik.

Hala Sezen'i bekliyoruz.

Sezen ve Sezen gibileri...

Ailede bir Sezen, okul hayatında bir Sezen, iş hayatında bir başka Sezen daha...

Ama artık uyanma vakti...

Sezen'ler emekli oldu...

Sezen'ler Bodrum'da çiçek suluyor.

O meşhur Sezen'ler şu an orta boy bir çınar ağacının altında, bir yandan ağrıyan dizlerini sıvazlayıp bir yandan demli çay yudumluyor.

Peki biz?

Biz salak gibi hala bir Sezen'in aniden peyda olup, bizdeki ışığı, potansiyeli keşfedip bizi çekip çıkarmasını bekliyoruz.

Bir nesli yıktın Sezen!

Bir nesli yıktın Dünya!

Dünya değişti, takvim yaprakları koptu sonra saatli maarif takvimleri duvarlardan kalktı.

Kandillerde pastane promosyonu oldu takvimler!

Biz büyüdük.

Çok çirkinmiş dünya, gördük!

Kanımız çekildi!

Birileri aldı yürüdü, kimileri yerinde saydı!

Biz?

Biz Sezen'in keşfedemediği çocuklar olarak kaldık!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder