5 Ocak 2010 Salı

Ayın Şavkında Üç Turunç... "birturunçköykabusu"


Bir sigara, ve bir tane daha... Gece gözlerini baykuş gibi üzerime dikti şimdi. Selçuki kara, bedenimi sisleriyle sararken, sigara dumanı fikrimi boğuyor zikrim gibi... Koltukta arkama yaslanmış, ense kökümden yavaş yavaş sırtıma süzülen o ter damlasının soğukluğuyla irkiliyorum. Bir nefes daha çekiyor ve o geceyi, o ürpertici 2 Ocak gecesini tekrar tekrar hatırlıyorum. Zihnim o gecenin her anını halı dokur gibi inceden tekrar tarıyor. Korkuyu ucu paslı bir kama gibi yeniden ve yeniden beynime çalıyor! Yıllar önce sayısız kez okuduğum "üç turunçlar" masalını hatırlıyor ve bu masalın benim kaderime dahil olmak için hiç de zorlanmadığını sigaramı söndürürken farkediyorum. Bu katmanlı uyanıklık düşü, her defasında beni rüyadayken rüya gördüğümü farketmiş gibi art arda tokatlıyor. Başımı ellerimin arasına alıp, dirseklerimi dizlerime dayıyorum. Derin derin nefes alıyorum. Efsunlu bir duman tekrar zihnimi gıdıklarken, uçurumdan bırakırcasına kendimi o geceye bir daha salıyorum.

Turunçköy, denizden yüksek bir tepeye konuşlanmış, güzel manzarası var. Gündüzleri büyülü narenciye kokularıyla burada yaşayanları afyonlarken, geceleri ekşi zehrini dört bir yana üflüyor. Arkadaşlarla toplanarak yeni yıl kutlaması için gittiğimiz bu güzel köyün onların hayatlarını bir kabusa çevireceğini bilemezdik elbette. Şimdi bile nasıl sağ kaldıklarına şaşıyorum. Gün içinde, güle oynaya geceye hazırlanıyoruz. Önce merkeze inip gençliğin damarlarımızda alev alev yandığını tüm halka kanıtlarcasına çılgınlıklar yapıyor, şen kahkahalarla gülüp konu komşunun huzurunu kaçırıyoruz. Ardından gece için alışveriş yaparak Turunköy'e geri dönüyoruz. Bendeniz iki paket tost ekmeğinden, yüzlerce kanepe yapıyorum. Hala tehlikede olduğumuz için isimlerini veremediğim arkadaşlarım O.K. ve O.B. benden yardımlarını esirgemezken, O.E. ve M.C. koltukta pinekliyorlar. S.K. ise içeride namazını eda ediyor. Bir saat içinde konuklar salonu dolduruyorlar. Konuklardan M.E. tüm maharetlerini göstererek yaptığı ve bizim takdirimizi kazandığı kek-börek-kurabiye üçlüsünü masaya yerleştirirken masum kardeşi Mi.E. masayı yılbaşı konsepti çerçevesinde süslüyor.
Dakikalar birbirini kovalarken, salon kapısında kısa boylu, gözleri fer-fecir okuyan genç bir adam beliriyor. Gözlerinde ki ateş odanın duvarlarını balmumu gibi eritirken, bunu yalnızca ben görüyorum. Sönmüş bir kibritin etrafına verdiği ağır koku misalı bu genç adamın elektriği beni oldukça rahatsız ediyor. Seziyorum, gözleri masada dolaşıyor. Birşeyler planlıyor!
Derken saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri peşisıra izliyor. Su gibi akan alkol, yeni yıla girilmesi ile birlikte debisini maksimuma çıkarıyor. Herkes kendini onun şehvetli kollarına bırakıyor. Dostlarla birlikte olmanın mutluluğu hepimizi alkolden daha çok sarhoş ediyor. Sabaha karşı ayılmama yakın masaya şöyle göz ucuyla bakıyorum. AMAN TANRIM! Ne göreyim ? Masada benim el emeği göz nurum kanepeler haricinde hiçbirşey yok! O an fırlayarak mutfakta alıyorum soluğu! Ara tara tırım tırıs! Hiçbiryerde yok kek-börek-kurabiye üçlüsü ! Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor! İvedilikle arkadaşlarıma feryat-figan sesleniyorum.

O.K. inanamıyor. Gözleri boyoz gibi olmuş O.E. "yook artık" diyor. O.B. "böyle ayıp şey görmedim" diyor. M.C. tam üzüntüden sendeleyip yere yığılacak gibi oluyor ki hemen kolundan yakalıyor, kendine getiriyoruz. Mutfak tezgahına yaslanmış bizler şaşkınlığın verdiği "mallaşma" halini yaşarken, koridordan emin adımlarla yaklaşan ayak sesleri duyuluyor. S.K. bir katil soğuk kanlılığıyla "Bunun intikamını alacağız, bu gecenin hesabı sorulacak. Mide asidiniz yerde kalmayacak gençler" diyerek. Kek-börek-kurabiye üçlüsünü haince masadan aşıran, bu da yetmeyerek bir avuç kalmış çerezleride ceplerine doldurarak kendilerine yolluk yapmış konukumsulardan öc almak için o gece şafak sökerken and içiyoruz. Biz alkol alıp, kendi getirdiklerini utanmadan götüren konukların aç bıraktığı yüzlerce genç adına intikam yemini ediyoruz.

02 0CAK

Hava puslu. Ay olacakları hissetmiş gibi bulutları kendine yorgan yapıp, karanlıktan korkan çocuk misali saklanıyor. Dün gece ki ılık hava kendini bir fırtınaya teslim etmiş ki tarifi mümkün değil. Soğuk esen rüzgar, sık aralıklarla pencerenin pervazına vurarak, kah kapıları, kah ağaçları sarsarak ürkünç sesler çıkarmakta. İntikamımız için güç birliği yapan bizler planımızı hayata geçirip, tadı acımtrak o üç turuncu hacamat etme derdindeyiz. Bu gecenin onların hayatlarına kara bir gölge gibi düşmesini ve her 2 Ocakta yaptıkları ayıbı hatırlayıp, utanmalarını, bizim gibi gençlerin önünden yemek alınmaması gerektiğini, aksi halde sonuçlarının neler olabileceğini hatırlasınlar istemekteyiz.

SAAT 03:34

Siteye geri döndüğümüzde bizden aşırdıkları nevale ile alem yapıp, korku filmi gecesi düzenleyen "üçturunçlar" artık kaşınmışlar, nispet yapar gibi hopur hopur götürdükleri keklerle balkon denirlerinden sarkılıp bizden bir başka korku filmi istemişlerdi. Bu alenen gel beni korkut demek değildi de neydi? İntikama adım adım yaklaştığımız o saatlerde bayır aşağı inip arabayı evin önüne parkettik. Rüzgar bize bu gece olacakları fısıldar gibiydi. Bazen bizim gibi şer dolu kahkahalarla ağaçları uğuldatıyordu. Hava iyiden iyiye ayaza kesmişti! Eve girerek planı devreye soktuk. Cep telefonunun ses kayıt cihazı ile önce korkunç sesler kaydettik. Bu kaydı, telefonun çalma zili yaptık. Ardından O.B'nin çalan telefonu ekmeğimize yağ sürmüştü. Çünkü hala ağızları dolu olarak konuşan aç "üçturunçlar" bizden laptobumuzu istiyorlardı. Böylece eve girerek telefonu güzelce sotalamak, ayrıca evin içinden tuvalete gitme bahanesi ile arka kapıyı açmak tereyeğından kıl çeker gibi kolay olacaktı. Son hazırlıkları yaparak öncü grubu gönderdik.

SAAT 04:06

İlk görevi başarıyla halleden öncü ekip yuvaya dönmüştü. Filmin en heyecanlı yerlerinde olduklarını belirten O.B. harekat vaktinin geldiğini bildirdi. Kapüşonlarımızı başımıza geçirerek, gecenin karanlığına kendimizi yola vurduk. Arabaların arkasından sessizce sürünerek, hedef evin yakınlarına kadar ulaştık. Derinden hareketlerle usul usul iki komşu evin ortak girişi olan küçük avluya kimseyi uyandırmadan ulaştığımızda, buraya kadar gayet yolunda giden plan giderek artan bekçi düdüğü ile sarpa sarmaya başladı. Kafasına o an dank etmişçesine silkelenrn O.B. " abi, bu köyün heryerinde güvenlik kamerası var" diyerek. Hepimizin içine bir kuşku düşürdü. Avluya girmeden önce kendi kendine yanıp,sönen fotoselli ışık bizi biraz kuşkulandırmıştı zaten.

SAAT 04:10

S.K., M.C. ve ben arka bahçeye geçmiştik ve içerden açtığımız kapıdan eve süzülerek onlara inanamayacakları dakikalar yaşatacaktık. Fakat korkunç gerçeği S.K. açıkladı. İçerden açılan kapı dışarıdan demirliydi. O an bir panik dalgası hepimizin bedenlerinden geçerek, geceyi yaran bekçi düdüğüyle birlikte bizleri iyice germişti. Ses giderek yaklaşıyordu. Bizler dönmek ve kalmak arasında bocalamaktaydık. Derken S.K. kapıyı açmayı başardı ve M.C. ile birlikte içeri girdiler. Zamanımız daralmıştı. Ben diğerlerine söylemek için avluya dönmüştüm tam bir karar veriyorduk ki yan komşu bizi hırsız sanarak içerden kendi kapısını yumruklamaya başladı. O.B. panikle O.K.'ya "hadi telefonu çaldır" dedi ve telefon çalmaya başladı. Bizlerde dışarıdan evin duvarlarını yumruklamaya başladık. Herşey 10 sn içinde olup bitmişti. Biz olay yerinden can havliyle uzaklaşırken evden çığlıklar yükseliyordu. Deli gibi korkmuşlardı. Üç turunçların iyice ekşidiği evden bütün köye yayılan çığlıklardan anlaşılıyordu. Görev zor olsada tamamlanmıştı. Biz tabana kuvvet karagâha koşarken, nefes nefese kalmışlığımız umrumuzda değildi. İntikamımız alınmıştı. Rüzgar bir anda kendini ılık melteme bıraktı. Doğa bizi onaylıyordu sanki. Eve dönüş yolunda gözlerimiz nemli, bizim gibi yeni yıl gazilerini düşünürken onların öcünü almış olmanın haklı gurunu yaşıyorduk. Evet, Başarmıştık!!!!

Not: Bu olayda adı geçen veya dokundurulan yer, kişi ve/veya kuruluşların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder