30 Haziran 2010 Çarşamba

Gerçeğe Aralık Son Perdede Bedenim Nerede? Ruhum Nerede ?


Bir hikaye bitti bugün... Öyle çok yaşanmışlık var ki tüm bunların eşiğinde herşeyi silip atmama vesile tek bir kişi var! Yılların kucağında beraber büyüdüğüm birini yeni bir hayata uğurladım bugün ve ilk defa bu kadar kararlı, kati ve geri dönüşsüzdüm! Mutlu olmayı öylesine çok hakediyor ki ve ben onun böylesine canını yakmışken bile hala "ohh beter ol" demedi! Çünkü ilk defa aşkın kekremsi tadını, ağırlığını, pisliğini ve topyekün acısını birlikte omuzladık o bana doğru ben bir başkasına!
Dokundu ellerime, dudaklarıma... Bende ona dair bir kalıntı aradı... Bedenimde iz sürdü kendine ait birşey var mı diye! Ama yoktu! Silinmişti artık gözlerimden onun gözleri! Ayna diye baktığı artık yanlış gözlerdi! Kendini aradı, uzun uzun aradı ama bulamadı... Çünkü o içimden sökülüp gitmişti bir kere ve yüreğim bir başkasına öylesine bağlanmıştı ki yürürken seni takip eden dolunay gibi peşindeydim onun! Dudaklarıma dokundu, yine ellerime, sonra dudaklarıma... Deli gibi kokumu içine çekti depolar gibi... Veda ediyorduk birbirimize! O numune alıyordu hafızasına benden emanet! Gözyaşları boynumda, gözlerinde can alan bir hüzün! İlk defa manyakça bir aşkın ne demek olduğunu anlıyordum! Ben hayatımda ilk defa anladım onu! Çünkü bende ölür gibi aşıktım bir başkasına... Böyle kanlı saplanmanın nasıl yürek oyduğunu, bir işaret için gecelerce beklemenin, mucizelere dua etmenin ne demek olduğunu iyi biliyordum artık! Umut yoktu bende!

"Çünkü gerçeğe açılan son perde de bedenim onunkine değerken! Ruhum bir başkasının bedeninde avunuyordu!"

Artık içimde eski ben yoktu! Ben bile yokkken sen nasıl olsundu! Dolayısı ile o da yoktu! İçimde sessiz bir göl vardı! Kıyıları buz kesmiş bir göl! Gölün diğer kıyısında da buzlar kraliçesi tahtından gözleriyle ruh krallığımda hüküm sürüyordu! Bedenim birine, ruhum bir başkasına aitti! Bana kalan birşey yoktu!
Ölüyordum aşkımdan ölüyordum! Böylesine bir aşkı sanki Shakespeare'in elinden çıkmışçasına bir aşkı hayal edemezdim! Oysa çektiğim tüm cefaya rağmen öylesine dua etmiştim ki birgün kendimden daha çok seveceğim biri olmasına ve olmuştu artık! Canım yanıyordu yanmasına ama, öyle tatlı bir acıydı ki nefret ederken böyle sevmenin ne demek olduğunu görüyordum! Mantığım beni bırakalı o kadar çok zaman olmuştu ki tek yaşama sebebim oydu ve gözlerini hayal etmeden tek bir anım geçmiyordu! Hele ışıklar çekilip şehir kabuğuna döndüğünde evin her odasından benim ölü sevgilimin hayaleti fırlıyordu. Bazen yatağın köşesine oturup bana bakıyor ve bir şarkı mırıldanıyordu... Yavru aslan sesi çıkarıyordu bazen içi mırıldıyor dışı kükrüyordu! İşte bu tondan bana bir adımı söyleyişi vardı ki eriyordum... Bu ulaşılmazlığın verdiği bir tutku değildi heyhat! Bu düpedüz aşktı! Şükrediyordum tekrar kalbimin yerinde olduğunu hissetmemi sağladığı için!
Aşk detoks etkisi yarattı bende! Hayatımda ki yarım kalan defterleri birer birer kaparken, unuttuğum herşeyi temize çekiyordum! Öyle savunmasızdım ve alternatifsizdim ki görüyordum, o yoksa daha da kimse yoktu! Kimbilir daha ne zamana kadar da olamayacaktı! Bu yüzden ne olur çekip gitmesindi.
Ahh belalı gözlerin sahibi... Duygularını içine kilitlediğin altın varaklı sandığın anahtarları benim cebimde gel ve al onları! Özünü sal dışarı ve seni cennete ulaştırmama izin ver... Mutluluk burnumuzun dibinde, benim sıcak nefesimde senin teninde. Boynundaki tutamlar kadar olayım, siyah, erkek ve tutkulu bir aşkla yüreğine dolanayım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder